Koronavirüs ülkemizde can almaya devam ediyor. Koronavirüs ile ilgili çalışmalar her gün hız kazanıyor. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi  Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener , ‘’ Risk grubuna göre- Charlson Comorbidity Index  ile yüksek puan alanlar aşı olabilecek’’ dedi.

Çin’in Wuhan kentinde başlayıp tüm dünyaya yayılan ve can almaya devam eden korona virüs hakkında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi  Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener önemli  açıklamalarda bulundu. Şener, grip aşısının Türkiye’ye Ekim ayı sonu itibariyle gelmesinin ardından ‘’Haydi büyükler aşıya’’ çağrısında bulundu. Şener, ‘’ Grip aşısı Ekim sonu itibari ile gelmiş oluyor.  Risk grubuna göre- Charlson Comorbidity Index ile yüksek puan alanlar aşı olabilecek. Bu indeks aslında 19 parametreden oluşan bir risk değerlendirmesi. Benim gibi matematiği zayıf olanlar içinde hazır hesaplama uygulamaları var’’ açıklamasında bulundu.

VELİLER TEDİRGİN
Koronavirüs dolayısıyla bu yıl okullarda yüz yüze eğitime geçildi. Geçtiğimiz günlerde alınan kademeli eğitim kararı ile 6, 7 ve 10, 11’nci sınıflar hariç diğer sınıflar okulda yüz yüze eğitim alabilecek. Şehrimizde de bazı ilk ve ortaokullarda pozitif vaka görülmesiyle veliler tedirgin oldu. Sosyal medya üzerinden Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener’e bir takipçisi, ‘’Şimdi n’apalım biz, birileri bana akıl versin. Siz olsaydınız ne yapardınız? İstiklal ilköğretim okulu 1.sınıfa giden kızım var, göndermeli miyim yoksa göndermemeli miyim?’’ dedi. Bu soruya Alper Şener, ‘’Şöyle bir örnek ile açıklayalım- pozitif vaka sayısı/öğrenci sayısı oranı şehirdeki orandan küçük ise=risk aynı. Okula devamda sıkıntı yok. Ama bu oran şehir oranından fazla ise=okul riskli gitmemek lazım. Avrupa’nın hemen her ülkesi bunu böyle uyguluyor. Ama en önemlisi; maske, mesafe, el hijyeni... Kapalı- kalabalık alandan uzak durmak...’’diyerek cevap verdi.

 “AŞI DİPLOMASİSİ”
Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener , ‘’Son gelişmelere göre ABD beklenen aşısı için U.S. Food and Drug Administration (FDA)’e acil durum onayı için başvurdu ve Kasım sonunda bu onay çıkabilir belki daha erken...’’ açıklamasında bulundu.
Şener, ‘’Diğer taraftan Çin ve Rusya faz birleşimi yaptığı aşılarını uygulamaya başladı bile...özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde...örn-Çin; Pakistan, Kazakistan, Moğolistan, Brezilya, Peru,Endonezya, BAE’inde faz çalışmasına başladı...Rusya ise daha değişik bir yol izliyor; aşıyı stratejik ürün olarak ithal ediyor+faz çalışması yapıyor...Brezilya, Venezuela ve Suudi Arabistan’da. Sonuçta bilim artık diplomasiye araç olmuş görünüyor. Korona pandemisi artık sadece bir salgın değildir. Bunu böyle okumak lazım...’’ dedi.

İLK FDA ONAYLI İLAÇ
Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, ‘’ COVİD 19 tedavisinde FDA onayını ilk alan ilaç Remdesivir oldu’’ diyerek koronavirüs tedavisinde gelinen son gelişme hakkında bilgi verdi. U.S. Food and Drug Administration  (FDA) onayının önemi ise Amerika Birleşik Devletleri'nin Sağlık Bakanlığı'na bağlı; gıda, diyet eklentileri, ilaç, biyolojik medikal ürünler, kan ürünleri, medikal araçlar, radyasyon yayan aletler, veteriner aletleri ve kozmetiklerden sorumlu bürosu kabul edilir. Böylelikle koronavirüs tedavisinde önemli bir ilk adım atılmış oldu.

‘’YOĞURDUM EKŞİMESİN, AYRANIM DÖKÜLMESİN STRATEJİSİ’’
Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener , ‘’Salgın kontrolünde ‘Yoğurdum ekşimesin, ayranım dökülmesin’ stratejisi. Vaka sayıları artıyor. Neler yapılabilir?’’ diyerek önemli açıklamalarda bulundu.
‘’İl bazlı hafta sonu sokağa çıkma yasağı/ yaş gruplarına göre belli zamanlarda sokağa çıkma, vardiya usulü çalışma, toplu taşımada yeni düzenleme ve denetimler, kapalı “eğlence” mekanlarının hizmete ara vermesi, okulların açılmasının yeniden gözden geçirilmesi’’ diyerek 4 öneri sundu.
Şener, özetle insan trafiğini azaltacak önlemler olduğunu belirterek  ‘‘Burada karar verilmesi gereken hangi yüzdeyi evde tutacağınız! Diğer taraftan; asemptomatik PCR pozitiflere ilaç tedavisi doğru yaklaşım değil ( rehberde yer almasına rağmen ) ...şöyle ki...bizde PCR işleminde ön İşlem yapılmıyor; Ct >33 tutuluyor- oluşan pozitiftik reel=vial virüs yükü olmayabilir( yüksek ihtimalle); HbsAg kantitasyon ile HBV DNA viral yük tahminin tam örtüşmemesi gibi düşünmek lazım...bu nedenle bu kişileri hasta/ vaka olarak kabul etmek doğru değil ( bence)...Ancak olasılık üstünden hareket ediyorsak? Bu kişiler evde 5-7 gün izlem sonrası kontrol PCR negatif ise topluma karışmasına izin verilmelidir’’ dedi.

 GEBELİKTE VİRÜSE GENEL YATKINLIK YOK
Bağışıklığın en çok düştüğü durumlardan biri olarak sayılan hamilelik ile ilgili en merak edilen bulaşıcılık ve tedavi süreçleri hakkında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi  Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener önemli  açıklamalarda bulundu. Vatandaşların sıklıkla dile getirdiği sorulara cevap verdi.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi  Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, ‘’Solunum yolları ile bulaşan enfeksiyöz hastalıklar gebelik süresince de karşımıza çıkan viral enfesksiyonlar arasında yer alıyor. Gebelik bir avantaj mıdır yoksa dezavantaj mıdır diye sorgulamak gerekirse; aslında gebelik süresince T Helper 1 yığıntı dediğimiz viral enfeksiyonlardan korumayı sağlayan bağışık yanıt daha azalıyor. Bu T Helper 2 yığıntıya kayıyor ama genel olarak baktığımızda koronavirüs özelinde ve diğer viral enfeksiyonlar özelinde tüm gebelik süresince bu viral enfeksiyona bir genel yatkınlık olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü elimizde bununla ilgili net bir veri yok. Anneden bebeğe anne karnındayken geçiş ihtimaline baktığımızda literatür bilgisi olarak elimizde hala bununla ilgili net bir veri yok’’ açıklamasını yaptı.

GEBELİKTE EN RİSKLİ DÖNEMLER
Şener, ‘’En riskli dönemler açısından baktığımızda ilk trimester son trimester dönem diyebiliriz. İlk trimesterda hastalık tablosu ciddi solunum sıkıntısı oluşturacak olursa bebek kaybına sebep olacaktır. Son trimesterda da erken doğum gibi bebek doğduktan sonra küveze ya da yoğun bakımda yatmayı gerektirebilecek tabloya sebep olacaktır. Ama bu her iki tabloda da yine annenin koronavirüs enfeksiyon tablosuna bağımsız olarak geliştiği düşünülüyor. Diğer yandan baktığımızda ise plasentada yoğun bir şekilde ACE2 reseptörünün olması dolayısıyla bu virüsün plasentayı da tutma ihtimali bu plasenta yapıdan da geçerek bebeğe enfekte etme olasılığı üzerinde de çalışılıyor ama bu zamana kadar ki yapılan doğum sonrası plasenta incelemelerinin hiç birisinde virüs özelinde hiçbir tespit yapılamadı’’ şeklinde ifade etti.

DOĞUM ŞEKLİNİN KORONAVİRÜSTE ETLKİSİ
Doğum şeklinin koronavirüste etkisine değinen Şener, ‘’Anne açısından baktığımızda doğum yoluna ve şekline karar vermek koronavirüs özelinde bir özellik taşımıyor. Yani annenin yapacağı doğum şeklinde sezaryen ve normal vajinal doğum mu olacak kararının kadın doğum uzmanının vermesi gerekiyor koronavirüs özelinden bağımsız olarak. Dolayısıyla yandaş hastalık açısından herhangi bir risk faktörü yoksa normal doğum dahi yapabilirler. Herhangi bir sakıncası yok’’ dedi.

BEBEK MASKE İLE EMZİRİLMELİ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi  Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, ‘’Eğer anne COVİD-19 enfeksiyonunu kaptığı zaman emzirebilir mi doğum sonrası olan periyotta. Bu virüsün süte geçtiğini gösteren tek bir çalışma var. Onun dışında virüsün sütte olduğunu gösteren herhangi çalışmayla karşı karşıya kalmadığımız için hem Dünya Sağlık Örgütü hem de bu konudaki daha yaygın rehberlere bakıldığı zaman annenin doğum sonrası bebeği emzirmesinde herhangi bir sakınca olmadığını görüyoruz ve biz de bunu öneriyoruz doğum sonrası olan periyotta. Ama tabii anne maske uygulaması yapılarak bebeği emzirmesi gerekiyor. Anneyi bebekten ayırmamak gerekiyor stratejik olarak baktığımızda’’ dedi.

COVİD-19 ANNENİN TEDAVİSİ BEBEĞE ZARARSIZ
Şener, tedavi sürecine değinerek ‘’Anne covid-19 tanısı aldığında ise Türkiye’de verebileceğimiz ve dünyanın genelinde de uygulanan antiviral tedaviler var. Süte geçse dahi bebekte herhangi bir potansiyele sahip değil. Dolayısıyla ne emzirme ne gebelik süresince alacağınız antiviral ajanlar bebeğe herhangi bir zarar getirmiyor ve doğum sonrası da bebeğin büyüme ve gelişmesine yönelik de herhangi bir sakıncası olmuyor’’ şeklinde açıklama yaptı.

BEKLENEN ETKİ YOK AMA TAMAMEN ETKİSİZ DEĞİL
Gebelikle ilgili yaptığı açıklamalardan sonra Alper Şener, en çok merak edilen konulardan biri olan ‘İlaçların hepsi etkisiz mi?’ sorusuna, ‘’Çalışmalarda ağırlıkla bakılan konu, ölümü önleme artı solunum cihazına bağlanma artı hastanede yatış süresi olduğu için beklenen etki yok, ama bu tamamen etkisiz demek değil. Zaten istenilen tedavi edici etki çoğu viral hastalıkta çok zor elde ediyoruz’’ şeklinde cevap verdi. 
Hidroksiklorokin kullanımı neden hala devam ediyor?’’ sorusuna cevap veren Şener, ‘’Aslında sadece bizde değil, tüm dünyada devam ediyor ( teknik olarak) çalışmalar içinde. Bizde ise rutin öneri var( Rehberde)...Bence kullanım zamanı ve hasta grubu kısıtlanmalı- erken dönem değil; tedavide sitokin fırtınası dediğimiz geç evrede etkisi olabilir’’ ifadelerini kullandı.
Şener, tekrar hastalananlarda tablonun nasıl ilerlediği hakkında görüş belirterek ‘Bu hastalığı geçirmek ile korunma sağlanmıyor mu?’ sorusuna ‘’Genelde ağır seyrediyor. Bağışık yanıttan çok burada ACE-2 reseptör duyarlılığı ve karşılaşılan virüs yükü ile ilişkisi tartışma konusu. Her oluşan antikor koruma potansiyeline sahip değildir’’ dedi.

AKCİĞERDE VE KALPTE KALICI HASAR BIRAKABİLİYOR
Koronavirüsün kalıcı hasar bırakıp bırakmadığı da en çok merak edilen konulardan biri. Bu soruya ise ‘’Evet. Akciğerde ve kalpte sertleşme(fibrozis) en sık bildirilen olası kalıcı hasarlar’’ cevabını verdi.
Şener, aşının yeterince koruma sağlayıp sağlamadığı hakkında da bilgi verdi. ‘’Grip aşısındaki koruyucu antikor oluşturma potansiyelinin üstüne çıkacağını SANIYORUM. Çünkü bu etkiyi arttırmaya yönelik yeni yöntemler deneniyor. Ama zayıflatılmış virüs aşılarında ( Çin ve Rus) mucizevi sonuç beklememek lazım. Bunlarda koruyuculuk  %60’ın üstüne çıkmayacaktır’’ diyerek ‘’Şimdilik en iyi strateji virüsü almamak’’ şeklinde ifade etti.

 ‘’EN İYİSİ HASTALANMAMAK’’
Dünya Sağlık Örgütü Solidarity çalışması sonuçlarını da paylaşan Şener, ‘’Otuz ülke, 405 hastane,11 bin 266 hasta... Remdesivir, HQ,Lpv/r,IFN’in mortaliteye etkisi yok. Hiç biri ölümü önlemiyor. Hiç biri solunum cihazına bağlanmayı geciktirmiyor, hastanede yatış süresini azaltmıyor. Sonuç hiç bir tedavi istenilen düzeyde değil. En iyisi hastalanmamak’’ dedi.

GENETİK OLARAK KORONAYA YATKINLIK GÜNDEMDE
Şener, TMPSSR2’nin son dönemde adının çok geçmesinden dolayı açıklamalarda bulundu. Şener,  ‘’TMPSSR2: transmembranöz serin proteaz 2’adını çok sık duyacağız... Korona virüsteki S1proteini ACE’ye bağlanırken, S2 TMPSSR2’ye bağlanıyor. Hücreye girişte bir yardımcı reseptör. Bu reseptör insan hücresinde daha çok olanlarda; hastalık tablosu daha ağır geçiyor ( Kardiyak tutulum), hatta zenci popülasyonda da tablonun ağır seyretmesi buna bağlandı, kadın/ erkek cinsiyette de farklılık var- hatta bu reseptör aslında ilk prostat kanserinde tedavide adı geçmişti. Yeniden enfeksiyonda muhtemelen buna bağlanacak gibi duruyor. İnsanda 21. Kromozom da genetik kodlanıyor. Genetik olarak koronaya yatkınlık yine gündeme geliyor. Tedavide bu reseptörü bloke eden moleküller üzerinde çalışmalar çığ gibi arttı... Yeni aday ilaçların çoğu buna konsantre. Bu reseptörü bloke eden gıda ve mineraller içinde hammadde pazarında rekabette inanılmaz boyutta’’ dedi. Vatandaşları sosyal medya hesabı üzerinden uyarak Şener, ‘’Maskeni tak, mesafeni koru, ellerini temiz tut. Kapalı, kalabalık alandan uzak dur’’ tavsiyelerinde bulundu.

Hülya Öz