Koronavirüs ülkemizde ilk görüldüğü Mart ayından beri can almaya devam ediyor. Koronavirüs ile ilgili çalışmalar her gün hız kazanıyor. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener hamilelik ve koronavirüs hakkında en çok merak edilen soruları yanıtladı.

Çin’in Wuhan kentinde başlayıp tüm dünyaya yayılan ve can almaya devam eden koronavirüs sebebiyle geçtiğimiz gün Yenice’de de 3 köy karantinaya alındı. Hem havaların soğuması hem de yüzyüze eğitime açılan sınıflar artarken koronavirüs tehlikesi de gün gün artıyor. Bağışıklığın en çok düştüğü durumlardan biri olarak sayılan hamilelik ile ilgili en merak edilen bulaşıcılık ve tedavi süreçleri hakkında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi  Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener önemli  açıklamalarda bulundu. Vatandaşların sıklıkla dile getirdiği sorulara cevap verdi.

GEBELİKTE VİRÜSE GENEL YATKINLIK YOK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi  Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, ‘’Solunum yolları ile bulaşan enfeksiyöz hastalıklar gebelik süresince de karşımıza çıkan viral enfesksiyonlar arasında yer alıyor. Gebelik bir avantaj mıdır yoksa dezavantaj mıdır diye sorgulamak gerekirse; aslında gebelik süresince T Helper 1 yığıntı dediğimiz viral enfeksiyonlardan korumayı sağlayan bağışık yanıt daha azalıyor. Bu T Helper 2 yığıntıya kayıyor ama genel olarak baktığımızda koronavirüs özelinde ve diğer viral enfeksiyonlar özelinde tüm gebelik süresince bu viral enfeksiyona bir genel yatkınlık olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü elimizde bununla ilgili net bir veri yok. Anneden bebeğe anne karnındayken geçiş ihtimaline baktığımızda literatür bilgisi olarak elimizde hala bununla ilgili net bir veri yok’’ açıklamasını yaptı.

GEBELİKTE EN RİSKLİ DÖNEMLER
Şener, ‘’En riskli dönemler açısından baktığımızda ilk trimester son trimester dönem diyebiliriz. İlk trimesterda hastalık tablosu ciddi solunum sıkıntısı oluşturacak olursa bebek kaybına sebep olacaktır. Son trimesterda da erken doğum gibi bebek doğduktan sonra küveze ya da yoğun bakımda yatmayı gerektirebilecek tabloya sebep olacaktır. Ama bu her iki tabloda da yine annenin koronavirüs enfeksiyon tablosuna bağımsız olarak geliştiği düşünülüyor. Diğer yandan baktığımızda ise plasentada yoğun bir şekilde ACE2 reseptörünün olması dolayısıyla bu virüsün plasentayı da tutma ihtimali bu plasenta yapıdan da geçerek bebeğe enfekte etme olasılığı üzerinde de çalışılıyor ama bu zamana kadar ki yapılan doğum sonrası plasenta incelemelerinin hiç birisinde virüs özelinde hiçbir tespit yapılamadı’’ şeklinde ifade etti.

DOĞUM ŞEKLİNİN KORONAVİRÜSTE ETLKİSİ
Doğum şeklinin koronavirüste etkisine değinen Şener, ‘’Anne açısından baktığımızda doğum yoluna ve şekline karar vermek koronavirüs özelinde bir özellik taşımıyor. Yani annenin yapacağı doğum şeklinde sezaryen ve normal vajinal doğum mu olacak kararının kadın doğum uzmanının vermesi gerekiyor koronavirüs özelinden bağımsız olarak. Dolayısıyla yandaş hastalık açısından herhangi bir risk faktörü yoksa normal doğum dahi yapabilirler. Herhangi bir sakıncası yok’’ dedi.
 
BEBEK MASKE İLE EMZİRİLMELİ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi  Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, ‘’Eğer anne COVİD-19 enfeksiyonunu kaptığı zaman emzirebilir mi doğum sonrası olan periyotta. Bu virüsün süte geçtiğini gösteren tek bir çalışma var. Onun dışında virüsün sütte olduğunu gösteren herhangi çalışmayla karşı karşıya kalmadığımız için hem Dünya Sağlık Örgütü hem de bu konudaki daha yaygın rehberlere bakıldığı zaman annenin doğum sonrası bebeği emzirmesinde herhangi bir sakınca olmadığını görüyoruz ve biz de bunu öneriyoruz doğum sonrası olan periyotta. Ama tabii anne maske uygulaması yapılarak bebeği emzirmesi gerekiyor. Anneyi bebekten ayırmamak gerekiyor stratejik olarak baktığımızda’’ dedi.

COVİD-19 ANNENİN TEDAVİSİ BEBEĞE ZARARSIZ
Şener, tedavi sürecine değinerek ‘’Anne covid-19 tanısı aldığında ise Türkiye’de verebileceğimiz ve dünyanın genelinde de uygulanan antiviral tedaviler var. Süte geçse dahi bebekte herhangi bir potansiyele sahip değil. Dolayısıyla ne emzirme ne gebelik süresince alacağınız antiviral ajanlar bebeğe herhangi bir zarar getirmiyor ve doğum sonrası da bebeğin büyüme ve gelişmesine yönelik de herhangi bir sakıncası olmuyor’’ şeklinde açıklama yaptı.

BEKLENEN ETKİ YOK AMA TAMAMEN ETKİSİZ DEĞİL
Gebelikle ilgili yaptığı açıklamalardan sonra Alper Şener, en çok merak edilen konulardan biri olan ‘İlaçların hepsi etkisiz mi?’ sorusuna, ‘’Çalışmalarda ağırlıkla bakılan konu, ölümü önleme artı solunum cihazına bağlanma artı hastanede yatış süresi olduğu için beklenen etki yok, ama bu tamamen etkisiz demek değil. Zaten istenilen tedavi edici etki çoğu viral hastalıkta çok zor elde ediyoruz’’ şeklinde cevap verdi. 
Hidroksiklorokin kullanımı neden hala devam ediyor?’’ sorusuna cevap veren Şener, ‘’Aslında sadece bizde değil, tüm dünyada devam ediyor ( teknik olarak) çalışmalar içinde. Bizde ise rutin öneri var( Rehberde)...Bence kullanım zamanı ve hasta grubu kısıtlanmalı- erken dönem değil; tedavide sitokin fırtınası dediğimiz geç evrede etkisi olabilir’’ ifadelerini kullandı.
Şener, tekrar hastalananlarda tablonun nasıl ilerlediği hakkında görüş belirterek ‘Bu hastalığı geçirmek ile korunma sağlanmıyor mu?’ sorusuna ‘’Genelde ağır seyrediyor. Bağışık yanıttan çok burada ACE-2 reseptör duyarlılığı ve karşılaşılan virüs yükü ile ilişkisi tartışma konusu. Her oluşan antikor koruma potansiyeline sahip değildir’’ dedi.

AKCİĞERDE VE KALPTE KALICI HASAR BIRAKABİLİYOR
Koronavirüsün kalıcı hasar bırakıp bırakmadığı da en çok merak edilen konulardan biri. Bu soruya ise ‘’Evet. Akciğerde ve kalpte sertleşme(fibrozis) en sık bildirilen olası kalıcı hasarlar’’ cevabını verdi.
Şener, aşının yeterince koruma sağlayıp sağlamadığı hakkında da bilgi verdi. ‘’Grip aşısındaki koruyucu antikor oluşturma potansiyelinin üstüne çıkacağını SANIYORUM. Çünkü bu etkiyi arttırmaya yönelik yeni yöntemler deneniyor. Ama zayıflatılmış virüs aşılarında ( Çin ve Rus) mucizevi sonuç beklememek lazım. Bunlarda koruyuculuk  %60’ın üstüne çıkmayacaktır’’ diyerek ‘’Şimdilik en iyi strateji virüsü almamak’’ şeklinde ifade etti.

 ‘’EN İYİSİ HASTALANMAMAK’’
Dünya Sağlık Örgütü Solidarity çalışması sonuçlarını da paylaşan Şener, ‘’Otuz ülke, 405 hastane,11 bin 266 hasta... Remdesivir, HQ,Lpv/r,IFN’in mortaliteye etkisi yok. Hiç biri ölümü önlemiyor. Hiç biri solunum cihazına bağlanmayı geciktirmiyor, hastanede yatış süresini azaltmıyor. Sonuç hiç bir tedavi istenilen düzeyde değil. En iyisi hastalanmamak’’ dedi.

GENETİK OLARAK KORONAYA YATKINLIK GÜNDEMDE
Şener, TMPSSR2’nin son dönemde adının çok geçmesinden dolayı açıklamalarda bulundu. Şener,  ‘’TMPSSR2: transmembranöz serin proteaz 2’adını çok sık duyacağız... Korona virüsteki S1proteini ACE’ye bağlanırken, S2 TMPSSR2’ye bağlanıyor. Hücreye girişte bir yardımcı reseptör. Bu reseptör insan hücresinde daha çok olanlarda; hastalık tablosu daha ağır geçiyor ( Kardiyak tutulum), hatta zenci popülasyonda da tablonun ağır seyretmesi buna bağlandı, kadın/ erkek cinsiyette de farklılık var- hatta bu reseptör aslında ilk prostat kanserinde tedavide adı geçmişti. Yeniden enfeksiyonda muhtemelen buna bağlanacak gibi duruyor. İnsanda 21. Kromozom da genetik kodlanıyor. Genetik olarak koronaya yatkınlık yine gündeme geliyor. Tedavide bu reseptörü bloke eden moleküller üzerinde çalışmalar çığ gibi arttı... Yeni aday ilaçların çoğu buna konsantre. Bu reseptörü bloke eden gıda ve mineraller içinde hammadde pazarında rekabette inanılmaz boyutta’’ dedi. Vatandaşları sosyal medya hesabı üzerinden uyarak Şener, ‘’Maskeni tak, mesafeni koru, ellerini temiz tut. Kapalı, kalabalık alandan uzak dur’’ tavsiyelerinde bulundu.

DÜZENLİ EGZERSİZ ÖNEMLİ
‘’Dolayısıyla bu hareketlilik haftası Covid-19 özelinde artı bir değere sahip ikinci bir nokta Covid-19 üzerinde hareketliliğin solunum sıkıntısı ve kapasitesi problemi olmayan egzersizi düzenli olarak yapan kişilerde bu hastalığın ölümcül seyretme olasılığı daha düşük. Normalde Türkiye’de yüzde 2,75 gibi bir oran varken bu oran daha aşağılarda. Dolayısıyla bu bizim için bir avantaj yani hareketliliği ne kadar arttırırsak kişi kendisine ne kadar iyi bakarsa özellikle düzenli yürüyüş, sağlıklı beslenme, uyku düzeni üçlemesine dikkat ederde covid 19 hastalığına ve diğer enflüanza hastalıkları içinde aynı durum söz konusu. Odak noktası özellikle covid 19 olduğu için söylüyoruz, bu hastalığı daha hafif atlatma ve yoğun bakıma girme olasılığı daha düşük olduğunu biliyoruz. Yoğun bakıma girse dahi daha kolay çıkma ihtimali olduğunu biliyoruz. Burada sigarada ek bir faktör, sigara içicilerde her hâlükârda daha ağır seyrettiğini biliyoruz’’ açıklamasında bulundu.

‘’EVDE HAREKETLİ KAL’’
Alper Şener, ‘’ Evde kal’ çağrısının aslında evde hareketli kal demek olduğunu belirtti. Şener, ‘’Olabildiğince hareketli kalmak lazım. Evde kal deyince çocukken oynadığımız oyunlar gibi hareketsiz durma tıp oyunu gibi düşünmemek lazım bunu. Mümkün olduğunda evde kaldığımız süreci aktif değerlendirmek lazım aktif değerden kastımız da yürüme. Ama şu demek değil aslında açık alanda yürümenin kapalı alandan bağımsız olarak batığımızda düz yürüyüş yapmanın kapalı alan olmamak kaydıyla avm vs gibi açık alanda buralarda vakit geçirmenin hiçbir sıkıntısı yok. Tam tersine günlük adım sayısının tamamlamak lazım. Biliyorsunuz dünya sağlık örgütü uzun zamandır bu konu üzerinde duruyor.  Günlük belli bir adım sayısını atmak gerekiyor, bu da hareket demektir.  Bu hareketi gün içerisine yayarak yapabilirsiniz. Bunlar artık kabul edilebilir ölçüde, burada dikkat edilmesi gereken nokta hareket. Taviz verilmemesi gereken nokta hareketsiz kalmak’’ dedi.

YÜRÜYÜŞ D VİTAMİNİ AÇISINDAN FAYDALI
Şener, hareketli kalmanın önemine değinerek, ‘’Ama bunu hem evde kalarak hem de hareket anlamında nasıl yapabiliriz diyenler olabilir. Evde yapılabilecek basit egzersizler var, özellikle eklem hareketleri yapılabilir. Artı açık alanda yağmurun karın fırtınanın olmadığı zamanlarda güneşli alanlarda D vitamini aktif olduğu Ekim ayı içerisinde öğle saatlerinde yapacağınız yürüyüşler kışın size D vitamini eksikliği yaşatmayacak. Artı olarak size hareket sağlayacaktır. Olabildiğince yağmur, çamur başlamadan önce vatandaşlarımıza maske, mesafe, hijyen üçlemesine uyarak, dikkat ederek hareket etmek lazım. Her işin başı hareket’’ dedi.

TOPLU TAŞIMA EN BÜYÜK RİSK
En büyük riskin toplu taşımada olduğunun üzerini çizen Şener, ‘’Egzersiz yaparken maske takmak önerilen bir şey değil, eğer koşuyorsanız örnek veriyorum bisiklete biniyorsanız periyod olarak baktığınızda maske ile gitmenizin hiçbir anlamı yok. Eğer 1,5 metre mesafeden daha yakın birisiyle konuşma anındaysanız maske bizim için olmazsa olmaz. Onun dışında açık alanda bisiklete biniyorsanız, koşuyorsanız, yürüyüş yaparsanız bunun için ağzımızda maske olmasına gerek yok. Ağzımızda maske ne zaman kullanacağız, asansöre binerken ev içerisinde herhangi bir tanımadığımız birisiyle iletişim halinde olurken örneğin bir ziyaretçi geldiğinde ya da kapalı alanda bulunurken özellikle toplu taşıma araçlarını kastediyoruz, ya da kişisel aracınız olabilir, bir başka kişiyi alanınıza alırken maske takmanız lazım. Bu saydığımız bulaş riski açısından en riskli olan toplu taşıma araçlarıdır’’ açıklamasında bulundu.

EL HİJYENİNİ SAĞLAMAKTA FAYDA VAR
Şener, ‘’Toplu taşıma araçlarında maskeye çok dikkat etmek lazım onun dışında el hijyeni çok önemli. Toplu taşıma araçlarında neden maske önemli çünkü mesafe sağlanamıyor, ne yaparsanız yapın mesafeyi sağlamak mümkün değil, ister istemez ya kontrolünüzün dışında olacaktır. İkinci şey toplu taşımadan indiğimizde el hijyenini unutmamak lazım, asansör için de geçerli.  Hatta artık asansörlere basmamak için de çubuklar satılıyor. Bunlar da Türk insanının yaratıcılığı… Otobüsler için de tutamaçlar var, oldukça yaratıcı bence etkisi olabilir Vatandaşlar çantalarında taşırsa ama bunu tabii ki her zaman taşımak mümkün değil bu yüzden mutlaka el dezenfektanı taşıyın. Islak mendil olabilir, buradaki amacımız elimize bir şey değdiğinde elimizi yüzümüze götürme refleks, maske varsa maskeyi düzeltme gözlüklüyseniz gözlüğü düzeltme sırasında elinizde mikrop varsa elinize yüzünüze bulaşını minimumda tutmak için temas ettiğiniz noktalarda el hijyenini sağlamakta fayda var. Bunu bir fanatiklik haline getirmenin de bir anlamı yok bu zamana kadar cansız yüzeyden ya da canlı yüzeyden kişiye koronavirüsün bulaştığını gösteren bir çalışma yok. Bu sadece hipotetik ve teorik olarak olası bir bulaş yolu olduğu için enfeksiyon zincirini kırmak için önemli’’ dedi.

65 YAŞ İÇİN ÖNERİLERDE BULUNDU
Riskli alanlar; asansör bankamatik, toplu taşıma araçları, yürüyen merdivenlerin tutamaç alanları, kapı kolları olarak uzamnalar tarafından açıklandı. 65 yaş üstü için önerilerde bulunan Şener, ‘’65 yaş üstü için, evde vakit geçirecek büyüklerimiz için ideali şu, evde kalırken hareketsiz kalmamaya dikkat etmek, zorlamayan egzersizler yapmak. Buna yönelik birkaç video çekip paylaşmayı da düşünüyordum proje kapsamında. Büyüklerimizin dikkat etmesi gereken konular ise,65 yaş üstü toplu taşıma araçlarını kullanmadan yakın mesafe parklarda vakit geçirmeye dikkat etmeleri gerekiyor. Olabildiğince vakit harcama, yürüyüş yapma şeklinde aynı zamanda da vitamini alma anlamında ek katkısı olacağını düşünüyorum. Bu yüzden haraketlilik bizim için çok önemli evin içerisinde de minimumda tutarak yapılabilecek çok kolay egzersizler var. Bunun için de çok kısa videolar çekip paylaşacağım’’dedi.

ÇOCUKLARDA ORANLAR AZ
Çocuklarda ölümcül ve ağır hastalık çok az olduğu için genellikle bilim dünyası çocuklara konsantre olmadığını belirterek Şener, ‘’En son yakın zamanda Birleşik Devletler’de de 670 civarında korona ilişkili duyarlılık reaksiyonu adı verdikleri bir klinik tablo tanımlandı ama oda ABD genelinde nüfusa yayıldığı zaman çok düşük bir veri oldu. İlgi çekmedi. Çocuklar farkına varmadan geçirdikleri için virüsü enfeksiyon riskinin yayılmasında olumsuz katkıları oldukları biliniyor. Ama şu da biliniyor, 11 yaşın altındaki çocuklara maske ve mesafeyle ilgili önlemleri uygulamak mümkün değil o zaman ne kalıyor geriye, el hijyeni kalıyor, maske ve mesafenin sağlanabildiği ülke yok. Çanakkale’de oranlar çok yüksek olmadığı için özellikle çocukluk çağı grubunda bir problem olduğunu düşünmüyorum ama burada dikkat edilmesi gereken nokta şu; kreş çocuklarında veya 11 yaş altı çocuklarda bunların yaşlı nüfus ile temasının kesilmesi gerekiyor. Bence bu en kritik nokta, çünkü onlara farkında olmadan bulaştırılacak virüs ölümcül seyredecektir’’açıklamasını yaptı.
 
Bünyamin Nami Tonka