Düşman 7-8 Kasım 1918 Günleri arasında Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'u işgal etmişti...

Düşman 7-8 Kasım 1918 Günleri arasında Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'u işgal etmişti...
Bigalı Kalesi'nden daha önce geçmesine izin vermedikleri donanmanın elini kolunu sallayarak geçmiş gibi, büyük bir haşmetle Boğaz' dan geçişini gören Mehmetçik üzüntü içindeydi... Düşman nasıl geçti, anlayamıyordu... Üzüntüyle dev armadanın geçişini seyrettiler...  22 İngiliz, 17 Fransız, 12 İtalyan ve 4 Yunan gemisi İstanbul önlerinde ve Saray' ın önündeydi...
İstanbul'daki azınlıklar ki Başta Rumlar, Ermeniler ve bazı Yahudiler sevinç içinde alkışlarla bunu karşıladı...
Türklerin ağzını bıçak açmıyordu...
Hoca Efendiler de Saray'dan talimat bekliyordu ki, bu da geçikmeden geldi... Müstevlileri  güçendirecek bir tavır içinde olmamak gerekirdi...
Herkes sessizdi...
Milli duruşu olanlar, çare bulmak için cemiyetler kurdu...
İstanbul için için kaynıyordu...
Ordusu ortadan kaldırılan ve Genel Kurmay emrine alınan Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım günü Haydarpaşa'ya geldi... Gördüğü manzara bir faciaydı... Emir Subayı, Paşam düşman gemileri, dedi...
Paşa Geldikleri gibi giderler, dedi...
Tabii ki düşman öyle kolayca gitmedi...
Neredeyse beş yıllık bir mücadeleyle ve Anadolu'nun İngiliz ve Fransız Uşağı Yunan'dan temizlenmesiyle yine, İzmir'de 9 Eylül'de yüzme dersi aldıktan sonra diplomasi devreye girdi...Biz vatan savunması için kararlı bir şekilde mücadele edeceğimizi, Trakya ve İstanbul'u almadan durmayacağımızı duyurduk...
Biz, Mudanya'dan Lozan'a gittik...
Türk'ün ölmediğini orada da gösterdik...
Bizde de takat kalmamıştı...
İrlandalılar, İngilizleri meşgul ediyordu...
Hindistan kaynıyordu...
Türkler de vatan için bitkin haline rağmen savaşmayı göze aldığını güçlü bir şekilde düşmana hissettirdi. Böylece Lozan imzalandı...
Lozan'da, Lord Curzon, İsmet Paşa'ya İstanbul, İstanbul... Ne var İstanbul'da... Hem  başka başka milletlerden çok insan var nasıl yöneteceksiniz Bu işten vaz geçinder...
İsmet Paşa, İstanbul bizim... Nasıl yöneteceğimize de biz karar veririz, der...
Lord Curzon, şimdi İstanbul, İstanbul diyorsunuz da, borç para istemeye geldiğinizde bu konuyu da masaya koyarız, der...
İsmet Paşa'da, borç para için gelirsek masaya koyarsınız, der...
Hani, Cumhuriyet yönetimi hep denk bütçe yaptı ya sebebi de budur... Hatta beş yıl, bütçe de fazla vermiştir...
İşte, İstanbul Lozan'da bu iradeyle alınmıştır...
Paşa, İstanbul'un boşaltılması protokolunu imzalamak üzere, Yusuf Akçura'yı görevlendirdi... Bu, bütün Türkler bir ordu, kavramı için bir mesajdı...
Düşman, 6 Ekim 1923 günü İstanbul'u terk etti...
İstanbul, Fatih'ten sonra, beş yıllık bir ayrılıktan sonra, tekrar fethedildi...
İşte, Türk Ordusu tekrar İstanbul'a giriyor...
Bu ordu, ne güzel bir ordu...
Bu ordunun komutanı Refet Paşa, ne güzel komutan...Bu birliğin komutanı Şükrü Naili Bey ne  güzel komutan...
İstanbul'a o gün O'nun gözüyle bakmak ne güzel olurdu...
Türk'ün ordusu, dedelerimiz...
Büyük ve güzel işler yaptılar, bir yandan iç hainler olan Araplar, Ermeniler, Rumlar ve diğerleri... Diğer yandan dünyayı yenen Müstevlilere karşı kazanılmış bir mücadele...
Bu zaferde, mücadele eden ordu ne güzel ordu...Zafer için mücadele Tuğ'unu kaldıran Komutan ne güzel Komutan...
Vatan toprağını müstevlilerden temizleyen ordumuzda bulunup şehit düşenleri rahmetle, gazilerimizi de, minnetle anarım...
Aradan 97 yıl geçti...
İstanbul' un yeniden fethinin 97. Yılı kutlu olsun...
Bilgi edinmeniz dileğiyle...
 
Düşünmeye, okumaya, yazmaya ve konuşmaya devam...