Sanat bir görevdir Hugo için, mukaddes bir görev. Sanatçı bir nevi rahiptir. Yeryüzünde ruhani bir reis, bir 'sacerdos magnus' var:Deha.

Sanat bir görevdir Hugo için, mukaddes bir görev. Sanatçı bir nevi rahiptir. Yeryüzünde ruhani bir reis, bir "sacerdos magnus" var:Deha. Bu ilâhi güç zaman zaman bir insanda tecelli eder. "Shakespeare" yazarı için ilhâm, meçhul bir varlığın esrarlı fısıltısı değildir, artık. Dâhinin tabiat-üstü yardımcıları yok. Tek yardımcısı:Beyni. Sokrates'in Demon'u, Musa'nın yanan çalısı, Numa'nın perisi... Birer remiz...
Yunanca'da dâhi ile şairin kökleri bir, ikisi de yaratıcı demek. Deha ilâhi bir cezbedir. Eflatun 'a göre.
Kant için, "sanata kaideleri sunan bir meleke."  Hegel" Gerçek sanat ne öğrenilir, ne aktarılır, "diyor. Kabiliyet ile dehayı şöyle ayırıyor
Schopenhauer:Kabiliyet, belli bir hedefe  başkalarından daha ustaca ok atmak;deha , oklarını başkalarının bakışlarıyla dahi ulaşamayacağı bir hedefe saplamak. Tain dehayı girift bir varlık olarak vasıflandırıyor. Önce sanatçının mizacı, üslubu, yapıcılığını, sonra çevre. Tabiat, insiyak, deha, mizaç, sinir sistemi, beyin ve kan...
Bu esrarlı varlığa ne ad verirseniz verin, her büyük eserin ilk kaynağı o. Sabırmış, emekmiş, çevreymiş, hiçbir şey o cevherin yerini tutamaz.
Şairlerle filozoflardan sonra, bir filozof-şair, Guyau'yu* dinleyelim:
"Sanat ve şiirde deha, alabildiğine geniş ve derin bir sevgi, bir içtimaîleşme gücüdür. Veludiyete yönelen bir aşk bu, bütün gerçek aşklar gibi; yeni bir dünya, yeni bir canlılar dünyası yaratmadan rahat etmez. Dâhi bütün varlıkları anlamak için, bütün varlıkları sevmelidir. İlimde bile, hakikati bulmanın ilk şartı, kendini bir düşünceye bağlamak, bir meseleye vermek. Sevmeden olur mu bu? Dâhi başkasının içine giren,  başkasını veya başkalarını duyan, yaşayan, yani yaratan adam." Deha bazen bütün melekelerin hârikulâde güçlü hârikulâde ahenkli bir gelişmesidir, bazen bir tek melekenin alabildiğine derinleşmesi, büyümesi, bazen de oldukça gelişmiş melekeler arasında bir âhenk. Çevre ile izah edemeyiz dehayı; çevrenin eseri olmaktan çok yaratıcısıdır deha. Darwin'in "mes'ut tesadüf"ü.
Seneca "Her dahi bir parça delidir," diyordu. Guyau da "Perili ruhlar var," diyor, eski konaklar gibi. Bazı hekimlere göre bir sanrıdır deha, bazılarına göre bir nevroz. Max Nordau,* Beethoven'dan Tolstoy'a, Verlaine'den Rimbaud'ya kadar geçen asrın bütün büyük şöhretlerini tereddi ile damgalar.(1)
Yukarıdaki metinde Cemil Meriç ,sanat üzerine 19.asrın önde gelen sanatçılarının" sanat nedir? "sorusuna kendi bakışını da içine katarak onların cevaplarını verir...
Biz de bu bakış tarzını kabullenici olarak, benimsedik. Buradan çıkaracağımız sonuç ise katıldığımız bir sanat sergisinde gördüklerimiz üzerinedir...
Geçtiğimiz günlerde, Çanakkale'de
 Korfmann Kütüphanesi'nde  seramik sanatının şahaserlerinin tanıtıldığı sergiye katıldık...
Mükemmel bir çalışmaydı...
Bu çalışmalarda sunulan eserler genelde atıl olarak kalıyordu. Sonra düşündüm;acaba, bu eserler binalarda dış cephelerde kullanılsa ve evlere bir kimlik verseler, ne güzel olurdu. Sonra, şehirlerimizi düşündüm. Kimliksiz, kişiliksiz, milliyetsiz şehirler...
Atalarımız, minare büyüklüğünü aşan ev yapmamışlar. Uzaktan bakıldığında, o yerleşim alanı inanç olarak hangi topluma ait, biliniyordu... Şimdi, camiler büyük yapıların arasında kaybolup gidiyor...
Bir de evlerin giriş kapıları mutlaka farklı bir tarzda yapılırdı. Şimdi o tarzda yapılan bina girişletini de göremiyoruz.
Yine, dış cephede, saçak altı süslemeleri olurdu. Onlar da kayboldu. Ayrıca, ev içlerinde lamba konulan kürsüler olurdu. Sonra, o yerlere kandiller konurdu, onlar da yok oldu. Teknoloji geliştikçe, elektrik enerjisi kullanılmaya
başlanılınca bu yerlere aplikler yapılırdı. Şimdi onlar da kayboldu. Evlerimiz kişiliksiz, zevksiz, sadece yatılıp kalkılan yaşam alanına dönüştü. Yuva olma özelliğini kaybetti. Bir kuş bile yuvasını yaparken kendisine göre yuvasını beziyor, süslüyor. En güzelini de kırlangıçlar yapıyor... Onların sanat aşkını alkışlıyoruz.
Şimdi, ruhsuz ve kimliksiz evlerin öbekleştiği bu yerleşim alanlarına, örneklerini gösterdiğim seramikten yapılmış duvar süsleri konsa ve evlere bir kimlik kazandırsa fena mı olur?
Gördüğümüz kadarıyla, bizim mimarlık fakülteleri, inşaat mühendisliği bölümleri, neden bu güzellikleri değerlendirecek  bir eğitim sistemi içinde olmazlar. Aslında, tüm bilim alanları ortak bir ev stili için çalışmalı. İşte bu ev, "Türk Evi" diye örnek gösterilmeli... "Neden yapılmaz?" şaşarım!
Biz, güzel sanatlar da daha da ileriye gitmek istiyorsak, evlerimizi de bir yuva, sanat yuvası gibi inşa etmeliyiz, derim.
İnşallah yapılır...
(1)Bu Ülke, Cemil Meriç, İletişim Yayınları, 66.Baskı, 2022-İstanbul, Sayfa:228-229