Ebediyete akıp giden her on yılda, geriye doğru baktığımızda ' başardığım neler vardır?' sorusuna, hedeflerimize varmışsak gelecek için yeni hedefler ortaya koyarak yeni bir on yılı planlayıp o hedefe

Ebediyete akıp giden her on yılda, geriye doğru baktığımızda " başardığım neler vardır?" sorusuna, hedeflerimize varmışsak gelecek için yeni hedefler ortaya koyarak yeni bir on yılı planlayıp o hedefe yürümeliyiz, derim...
Türkiye Cumhuriyeti ilk on senesinde ülkemizin yoklarını, var etmek için gayret göstermiştir. Hem de büyük ekonomik buhrana rağmen, bunu başarmıştır... Ulaşımda, üretimde, enerjide, madenlerde, eğitimde, hukuk alanında ve bilimde büyük atılımlar yapılmıştır. İkinci on yılda, İkinci Dünya Savaşı  süreci de dahil kontrollu bir hayat sürmüş ve eğitimde, bilhassa Köy Enstitüleri gibi olumlu gelişmeler sağlamış ve barış içinde savaş dışı kalarak nesillerinin kaybını önlemiştir... Üçüncü on yılda, çok partili bir hayata geçilmiştir... Özel sektör desteklenmiş ve siyaseten yeni sömürü modelinin askeri gücü olan Nato'ya girilerek, Batı'nın olumsuz etkileri perdelenmek istenmiştir. Küçük Amerika olmak ideali ile ülke tamamen "Batılı şirketlerin" cirit attığı meydana dönmüştür... Dördüncü on yılda, Doğu Bloğuyla da ticareti geliştirmek istiyorduk ki, ihtilal yapıldı... Türkiye, siyasi gerilimler yaşamaya başladı. Kıbrıs, bir dava olarak benimsendi. Eğitimde büyük gelişmeler sağlandı. Tarımda, kendi kendine yeten bir ülke konumuna geldi... Çok partili hayatta yeni partiler kuruldu...
Tasarruf yapma oranı yüksekti... Köyler boşaltmaya başladı... Beşinci on yılda, siyasi kutuplaşma başladı... Sokakta can güvenliği kalmadı. Kıbrıs Barış Harekatı sonucu, Batı'nın ambargosu geldi. Milli şuur açısından yeni oluşumlar tezahür etti... Sonra yine ihtilal oldu... Altıncı on yılda, toplum değişmeye başladı. Neoliberal politikalar uygulanmaya başlandı. Bankerlik sistemi ve güzelleştirilmiş soygun nasıl yapılır, Türk Toplumu bunu yaparak yaşayarak da öğrenmiş oldu... Ekonomik bunalımlar arka arkaya gelmişti... Siyaset kurumu yıpranmaya başladı... Yedinci on yılda üniversite sayısı arttı. Ekonomik kaos arttı. Bölücü terör ülkede kaos ortamı oluşturdu... Aydın kıyımı başladı. Siyaset kurumu ilk defa, ülke problemlerine çözüm bulamadı.
Körfez depremi toplumda çaresizlik duygusunu geliştirdi... Yaraların sarılmasında geç kalındı. Yine, ekonomik kriz toplumu gerdi... Çözümcü siyaset sınıfta kaldı....
Dokuzuncu ve onuncu on yılda, "sat kurtul" politikası tavan yaptı... Bol paranın olduğu yerde, biz parayı betona verdik. Yeni üniversiteler kuruldu. Her şey özelleştirildi. Kamu yönetimi liyakatsiz kişilerce dolduruldu... Eğitimde sınıfta kaldık... Sağlıkta yapılan dönüşüm çok güzeldi;fakat, sonucu bir kaos oluşturdu... Sağlıkta, özel hastaneler büyük gelişme gösterdi... Sağlıkta, hastanelerimizin iyi işletilmediğini de gördük...
 İçte terörle mücadele edilmedi... Çukurlar kazılınca aklımız başımıza geldi ve iyi bir mücadele başladı... Sonuç da alındı... Güneyimizdeki kaos ve sığınmacı sayısının on milyona doğru tırmanması(kamu yönetimi bilgi vermediği için tahmini rakam veriyoruz.), bunların vatandaş yapılması yeni bir kaosu hazırlamaktadır... Türkiye toprakları yol geçen hanına döndü... Kaos hala sürmektedir... Yine, Türkiye'nin problemlerine, siyaset kurumunun çözüm üretememesi ve ikili bir kamplaşmanın olması... Yeni sistemin çözüm üretmede yetersiz kalması ve her alanda zikzaklar çizmesi... Adalette olumsuzlukların yaşanması ve kadın cinayetleri insanımızı ve bizleri de
üzmektedir... Enflasyonun tavan yapması ve bunun ortadan kalkması, normalleşmesi için çözüm yollarının umut vermemesi... Masa ve ekli sandalye siyasetinin vizyonsuzluğu ve somut çözüm önerilerinin olmaması... Türkiye'de aydınların çözüm önerilerini görmezden gelip ABD'de çözüm yolları bulmaya gidilmesi de büyük bir aymazlık olarak karşımıza çıktı...
Enerji krizi, hayat pahalılığı, sığınmacı sorunu gibi ağır problemlerin kamuoyunun önünde tartışılarak ortak bir çözüme kavuşturulamaması gibi söylemsizliklerin oluşturduğu kaos da ortada durmaktadır...
Şimdi, Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılına gireceğimiz son yıla girmek üzereyiz ve Cumhuriyet düşmanlarının" gemi azıya almış at gibi"Cumhuriyete hücumu... Diyanetin, "Cuma Hutbeleri" nde Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyeti kurmasını kabullenemeyen tavrıyla "öyle algılanıyor" hiçbir hutbede adlarını anmaması da, bu kuruma karşı toplumsal kabulü sarsmaktadır... Yine, fakirliği öven hutbeleri sunan Diyanetin başının lüks araçlarla dolaşması da, tenakuz olarak algılanmaktadır...
Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılına girerken yapılması gerekenleri yaklaşık beş yıldır yazmaktayız... Şimdi, son kertede de olsa Cumhuriyetimizin hatırlanması güzel bir gelişmedir...
Türkiye'nin vizyonu mu?
Yoksa Türkiye Cumhuriyeti'in vizyonu mu? Bunu da öğrenmek istemekteyiz... Bu vizyon belgesi, TBMM'ye gelir, tartışılır, son halini alır ve millete sunulur, diye düşünürüm...
Daha yazacak çok şey var ama, şimdilik yeter...
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun...
Ne Mutlu Türk'üm Diyene!