Çanakkale' de savaşmış önemli bir komutanımız olan Mehmet Şefik Aker hakkında bir değerlendirme...

Çanakkale' de savaşmış önemli bir komutanımız olan Mehmet Şefik Aker hakkında bir değerlendirme...
Osman Levend Seral Bey' e çok teşekkürler...
Bilgi edinmeniz dileğiyle...
"Kesriye'li Mehmed Şefik Bey. Biz'im Marmaris'de çok eyi bilinen tanınan bir kumandan'dır. Zîra Osman'lının son zamân'larında ve sonra'sında Marmaris Tabur'u 57. Piyâde Fırka'sına bağlı idi. 1960'lı yıl'larda kasaba yaşlı'ları; Kurtuluş Savaş'ı sıra'sında İzmir ile Antalya ara'sında görev yapmağa çalışan bu birliğimize levâzım yetişdirilemediği içün, kendi ceb'inden malzeme aldırtıb asker'inin karn'ını doyurduğunu anlatırlar idi. Huy'suz, Dik Baş'lı, Cesur, Ser'den Geçdi bir kahraman'ımız imiş. Yatdığı yer Ravzâ ı Rıdvân olsun."
 
………..
NOT DEFTERİNDEN
25.10.1922 tarihli “Lâtif”ten imzalı mektup:
“Mukaddes Paşam, Pek mesut dakikalar yaşadım. Şimdi de derin bir teessürün altında ezilmekteyim. Burada bırakmış olduğunuz şeref, bütün âlemin saadet kalesidir. Fakat yalnız bendenizin olan çok kıymetli ve ebedi bir şeyi daha vardır. O da canlı hatıramızdır. Yoksa, bu kadar debdebe, bu kadar haşmet ve bilhassa samimiyetten sonra yalnız nasıl yaşıyabilirim? Görüyorum ki bütün hissiyatımla zatı devletlerinizi takip etmekteyim. Yegane emelim, münciye (kurtarıcıya) hizmettir. Birçok defalar, ufak bir vazife istirham etmiştim. Muvafakat buyurulmadı. Bazan dalıyorum, saatlerce gözlerim kapalı düşünüyorum. Bu rüyadan uyanışımda: “Ta Rab, ne eksilirdi deryayı izzetinden “ diye gözyaşları döküyorum. Belki: “Beni yirmi gün görmekle bu kız benden ne istiyor? ve bu hakkı ona kim vermiştir. “ diye hiddetlenirsiniz. Bu zavallı kızcağız, şimdiye kadar hayatın birçok acı sahifelerini okumuş, hiç kimseye raptıkalp etmemiştir. Nazarımda hiçbir şeyin ehemmiyeti olmamıştır. Fakat, ilk görüşte, dünyanın en büyük dahisi kendisi için saklanmış olan sadakat, hürmet, samimiyet almak tenezzülünde bulunmuştur. Hayatımın son dakikasına kadar mesut veya bedbaht edileyim. Fiilen olmasa, hayalen daima beraber yaşayacağım. Madem ki bütün saadetimi, £atı Devletinizin hizmetinde buluyorum. Yegâne arzum ne suretle olursa olsun sadakatimin yanınızda bir silâh olmasıdır. Esasen zatı Devletlerinizi bu kadar temiz ve her türlü menfaat-i şahsiyeden vareste olarak seven kaç kişi vardır?” Tabiîdir ki, Lâtife Uşaklıgil’in böylesine bir mektup yazabilmesi için, kendisine cesaret veren sebepler vardı. Ne hazin bir tecellidir ki, Lâtife Uşaklıgil’in: “hayatının son dakikasına kadar Mesut veya bedbaht edileyim müciyi takipten hali kalmıyacağım” dileği tahakkuk etti. Felek bu yılları daha mesut geçirebilirdi, fakat “bahtsız” geçirdi. Yalnız bu “bahtsı,” kelimesi Lâtife Uşaklıgil için lügat manasını kaybetmiştir, çünkü o ızdırapla yoğrulmuş yıllarında Mukaddes Paşa’sının mukakker hatıralariyle hayatın bütün ızdırabını, zehiri panzehir yaparak yudum yudum içti. Lâtife Uşaklıgil’in, son nefesine kadar bu duygular içinde yaşamış olduğuna şüphe etmemek lâzımdır. 1950 yılında birçok hâtıralarını anlattıktan sonra bana söyledikleri şunlar olmuştu: “Atatürk, Türk Milleti’nin sembolüdür, Türk Gençliği Onu daima sevmelidir. Siz yazarlar O’na her zaman sevgi haleleri örmelisiniz. 0 buna layıktır ve O’nun buna ihtiyacı vardır. Milletini nasıl sevdiğini, Gençliğe nasıl inandığını bilemezsiniz- En büyük arzum, Türk çocuklarını etrafıma toplayıp Ondan bahsetmektir. 0‘nun milletine, memleketine karşı her zaman şahit olduğum sevgisini konferanslarla anlatmak istiyorum. Bunu yapacağım. Haftanın muayyen günlerinde Türk Gençliği’ne bunları anlatabilmek benim son arzumdur. “ KAYNAK: NOT: Bu metin, 9-13 Kasım 1981 tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi’nce düzenlenen “Uluslararası Atatürk Konferansında Niyazi Ahmet Banoğlu tarafından sunulan ve daha sonra aynı üniversitece yayımlanan tebliğler dizisinin üçüncü cildinde yer alan “Lâtife Hanım, Atatürk’ü Anlatıyor” adlı bildirinin yazan tarafından yeniden gözden geçirilmiş şeklidir. Atatürk ve Lâtife Hanım, konuşan : Niyazi Ahmet Banoğlu, Tarih Dünyası, Sayı : 1-2, 1950. ATATÜRK KÜLTÜR DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU