Ayasofya, bizim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda olmazsa olmazımızdı ki, cami olarak faaliyetini sürdürsün...

Ayasofya, bizim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda olmazsa olmazımızdı ki, cami olarak faaliyetini sürdürsün... Haçlı zihniyetine bir tokat olsun, derdik...
Tüm muhafazakar ve islami kesim, hele biz, bir iktidara gelelim ilk işimiz Ayasofya'yı ibadete tam olarak açmak olacak, derdik...
On sekiz yıl bekledik ve nihayet 24 Temmuz'da ibadete tam açılıyor... Tabii ki, Bizans'tan kalan ne varsa insanlık adına korumalıyız... Bunun bir de belgeselini yapmalıyız... Final sahnesi temiz alınlı müminlerin huşu içinde namaz kıldığı sahne olmalı... Tabii ki, o temiz alınlı mümin, günahsız mümin, yalansız mümin, kendi çıkarı için takiyye yapmamış mümin, ağzı dualı mümin, malının fazlasını infak yapmış mümin, halkını kandırmamış mümin, halkını birilerine soydurtmamış mümin, servetinin miktarını halkla paylaşmış mümin, kendisine emanet edilen beytülmalın bir kuruşuna bile tenezzül etmemiş müminler o gün orada namaz kılmalı...
İslam, hoşgörü ve barış dinidir... Tüm ülke insanına tepeden bakmayan bir siyaset kurumu huşu içinde orada kolkola olmalı...
İnşallah öyle yapılır...
Eserleriyle yeni ufuklar açan Amin Maalouf 'un hoşgörü üzerine bir değerlendirmesi...
Maalouf ne güzel değerlendirmiş...
Okumanız dileğiyle...
 
“Hiçbir din hoşgörüsüzlükten soyutlanmış değildir ama bu iki ‘rakip’ dinin bir bilançosu yapılacak olsa, İslam hiç de fena görünmez... Eğer atalarım, Müslüman orduları tarafından fethedilen bir ülkede Hıristiyan olmak yerine, Hıristiyanlar tarafından fethedilen bir ülkede Müslüman olsalardı, onların inançlarını koruyarak on dört yüzyıl köy ve kentlerinde yaşamaya devam edebileceklerini sanmıyorum. Gerçekten de, İspanya’daki Müslümanlara ne oldu? Ya Sicilya’daki Müslümanlara? Yok oldular, tek kişi kalmamacasına katledildiler, sürgüne zorlandılar ya da cebren Hıristiyan edildiler.
 
İslam tarihinde daha başlangıçtan itibaren, ötekiyle yan yana yaşama konusunda dikkate değer bir yatkınlık görülür. Geçen yüzyılın sonunda, en büyük İslam gücünün başkenti İstanbul’un nüfusu içinde başlıca Rumlar’dan, Ermeniler’den ve Yahudilerden oluşan Müslüman olmayan bir çoğunluk bulunuyordu. Aynı dönemde Paris’te, Londra’da, Viyana’da ya da Berlin’de nüfusun yarısının Hıristiyan olmayanlardan, Müslüman ve Yahudilerden oluşabileceği düşünülebilir miydi? Bugün bile, kentlerinde müezzinin ezan okuduğunu işiten pek çok Avrupalı rahatsız olurdu.”
 
Amin Maalouf / Ölümcül Kimlikler
 
Biz, ezan sesini bu topraklardaki en güzel ses olarak görürüz... Çan sesini de olgunlukla karşılarız... O çanın ipini tutan elin birgün müslüman olabileceğini düşünürüz... Bu yüzden hoşgörü ile bakarız... Ha! DAEŞin yıkımları için ne dersiniz? Diye bir soruya da, onlar Kuran'ın ruhunu anlamamış islam görünümlü ruh sağlığı bozuk bir güruhtur, derim...
15 Temmuz failleri de bizim için bu kapsamdadır, derim...
Hoşgörünün, sevginin hakim olduğu bir dünya dileğiyle...
******
Düşünmeye, okumaya, yazmaya ve konuşmaya devam...