Bir sabah uyandığında kendini yorgun, kırgın ya da neye üzüldüğünü bile bilmeden karışık hissediyorsan…

Bu yazı senin için.

Hayatın ritmi bazen bizi öyle bir yakalıyor ki…

Kendimizi koşturmaktan, başkalarının beklentilerini karşılamaya çalışmaktan kim olduğumuzu unutabiliyoruz.

Güçlü olmaya çalışmaktan yoruluyoruz. Gülümsediğimiz anlarda bile içimiz ağrıyor bazen.

Ama işte tam da burada durup, kendine izin vermen gerekiyor.

İzin ver üzülmeye…

Gözyaşların aktığında zayıf olduğunu düşünme.

Asıl güç, kendine dürüst olabildiğinde başlıyor.

Duygularını bastırmak değil, onları onurlandırmak cesaret ister.

İzin ver mutlu olmaya…

Güzel şeyler yaşadığında “fazla sevinmeyeyim, nazar değer” diye düşünme.

Hayat sana da iyi şeyler yaşatmak istiyor.

Sen yeter ki almaya hazır ol.

Ne kadar hak ettiğini unutma.

İzin ver hata yapmaya…

Mükemmel olma çaban seni sen olmaktan uzaklaştırmasın.

Hataların seni eksiltmez, aksine olgunlaştırır.

Yeter ki aynı yerde kalma.

Kendini affetmeyi öğren, çünkü herkes öğrenerek büyür.

İzin ver durmaya…

Sürekli üretmek, sürekli başarmak zorunda değilsin.

Bazen en büyük ilerleme, durduğun ve kendini yeniden duyduğun anlardadır.

Sessizlik de bir cevaptır, boşluklar da bir öğretmendir.

Ve en önemlisi…

İzin ver kendin olmaya.

Kim ne düşünür, kim ne der diye yaşadığın her an seni senden uzaklaştırır.

Oysa dünyada bir tane sen varsın. Eşsizsin.

Bu eşsizliği görmekle başlıyor dönüşüm.

Kendini sev, kendine sahip çık, kendi iç sesini duy.

Çünkü sen kendine döndükçe, dünya da sana döner.

Ve unutma: Hayat, sen kendine döndüğün an başlar.

Bu Çarşamba, biraz kendin için yaşa.

Bir kahveni al, aynaya bak ve şöyle de:

“Ben buradayım. Ve çok değerliyim.”