Çevre üzerine yayın yapan kitle iletişim araçlarının azlığı bizleri üzmekte.

Çevre üzerine yayın yapan kitle iletişim araçlarının azlığı bizleri üzmekte. Bir tesadüf eseri öğrendiğim ve sürekli takip ederek tiryakisi olduğum bir program var ki sizler de takip ettiğinizde hem yeni bilgiler edinmiş olursunuz hem de bir sonraki hafta kim konuk olacak, hangi konu işlenecek, diye merakla hafta sonunun gelmesini bekleyeceksiniz...

Bahsettiğim program, "Toplum Çevre İnsan" başlığıyla TRT Radyo 1'de yayınlanan ve yapımcısının Sayın Ebru Karakaya'nın olduğu, hazırlayan ve sunan olarak da Sayın Harun Yöndem Arkadaşımızın hayat verdiği bir program. Her cumartesi günü saat 22:10'da yayınlanmakta.

Bu haftaki konuk, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Doç. Dr. Emre Özelkan Hocamızdı... Çok çok güzel bilgiler verdi. Tabii ki sorular da çok güzeldi.

Programdan bazı bilgiler...

Biz şehirleşmede ve şehir hayatında yanlış yapıyor muyuz? Sorusuna Hocamız şöyle cevap verdi...

Öncelikli olarak, şehir yerleşim alanları olarak yanlış yer seçimi yapıyoruz. Bir de şehirleri betona boğuyoruz. Bu yüzden şehirlerimizin yaşanılmaz yerler haline geldiğini de görüyoruz...

Sonbahar'da yapraklarını dökmesi gereken ağaçlar, yapraklarını hemen dökemiyor. Bunun sebebi olarak, bir iklim değişikliğidir, diyebiliriz.

Karbon salınımı sonucu atmosferde sera gazı etkisiyle ısınma olmakta ve iklim değişikliği ortaya çıkmaktadır.

Bizim şehirlerimizin megakent konumuna gelmesi ve karbon salınımının şehir içi ulaşımda artmasıyla ısı yükselmesi görmekteyiz.

Deniz sularının ısınmasıyla deniz akıntıları, dağların ısısı, bitki örtüsü açısından değişiklikler tespit edilmektedir.

Şehirlerin ulaşım için kullandığı yollar, evvelden Arnavut Kaldırımı dediğimiz yapıdaydı. Taşların arasından su aşağıya toprağa gidebiliyordu. Son dönemlerde, mastik asfalt yollarda  su akıp gitmekte ve hemen toprakla buluşamamaktadır. Böylece, daha sıcak yollarda yürüyoruz. Parkı ve ağacı olmayan yollarda yürüdüğümüz gibi, gölge yapacak ve soluk alıp dinleneceğimiz ağaç altları da yok. Geniş bir alanda iki ağaç altında insanlar kümelenmiş durumda. Çünkü başka ağaç altı yok.

Her taraf, taş ve beton olunca, tabii ki bazı yerlerde olması gerekenden daha fazla sıcaklık artışı görülebilmekte.

Şimdi, tam su geçirimsiz yüzeyler olunca, ortada görebileceğimiz otlar da yok oluyor. Böylece, suyun aşağıya gidişi olmadığı için daha çukur yerler ve dere yatakları daha fazla suyla dolmakta, mevsimsel etkilerle de sel felaketlerini yaşıyoruz.

Biz, neden yanlış yer seçimi yaparak şehirler kuruyoruz?

Devlet, kanun ve yönetmeliklerle nerelere inşaat yapmayacağımızı belirlemişiz. Ancak, bu kurala, kanuna uymamak için de her şeyi yapıyoruz.

Meralar, tarım alanları, sit alanları, dere yatakları, zeytinlikler, orman alanları, sulak alanlar  yapılaşma için yasak yerlerdir...

Biz, bu yerler dışında yapılaşmaya izün vermeliyiz. Ayrıca, yapılaşma alanları, daha önceden de tespit edilmeli. Bunu herkes de bilmeli. Buna göre hareket edilmeli.

Yine, biz şehirlerimizi oluştururken evlerin hepsinin güneşi görebilecek şekilde ve yüksekliklerini de diğer evleri olumsuz etkiliyecek şekilde yapmamalıyız. Ancak, bunlara da pek dikkat edilmemektedir...

Bu yüzden Karadeniz'deki sel felaketleri her yıl yaşanmaktadır.

Ayrıca, fay hattının üzerine kent kurmak da başka bir hatadır.

Bunun en bariz örneği Çanakkale kent merkezidir.

Kent, Sarıçay yatağı çevresine kuruludur. Aynı durum Adana, İstanbul ve diğer şehirler için de geçerlidir.

Biz, su geçirme düzeyini dikkate alarak kentleri inşa etmeliyiz.

Dere yatakları  yerleşime tamamen kapalı olmalıdır.

Kitle iletişim araçlarında her yıl gördüğümüz su baskınları yetleşim alanı seçiminin yanlış olduğunun belgesidir.

Yine, su baskınlarının  olduğu yerler, elden geçirilerek, tedbirler alınmalı ve su baskınlarının önüne geçmeliyiz...