Günlerinin büyük bir kısmını bahçesiyle ilgilenerek geçirdiğini ifade eden Hakkı, sulamanın önemine dikkat çekerek, “Ağaçların susuz kalmaması gerekiyor. Her gün kontrol ediyorum” dedi.

İstanbul’daki yoğun tempodan uzaklaşıp doğayla iç içe bir yaşam hayalini yıllar önce kurduğunu belirten Hakkı, bu süreçte permakültür üzerine yazılmış bir kitaptan etkilendiğini söyledi. Kitabı üç kez arka arkaya okuduğunu anlatan Hakkı, “Kitap sürdürülebilir tarım ve doğadaki her şeyi geri dönüştürmeyi anlatıyordu. Çok etkilendim ve en azından ağaçlarım olsun istedim” ifadelerini kullandı. Çanakkale’de annesinin yazlığının bulunduğu bölgede arsa satın aldığını anlatan Burak Hakkı, ilk iş olarak ağaç diktiğini belirterek, “Hayalim kuş sesleri duymaktı. Bir sürü kuş gelsin, hayvanlar gelsin istedim. Sonra ceviz ağaçlarımız oldu, cevizleri satmaya başladık” dedi.

YouTube’da bir programa konuk olan Burak Hakkı, Çanakkale’deki hayatı hakkında şunları söyledi;  “Sulama olayı çok önemli. Ağaçların susuz kalmaması gerekiyor. Onunla ilgili sürekli kontrollerim var, her gün aşağı yukarı. Evimiz böyle kedilerimiz köpeklerimiz var. Arada gelirler. Kendi köpeklerimiz değil, doğadan geliyorlar. Yıllardır bakıyoruz.

İstanbul’da yoğun hayat yaşarken oyunculuk biliyorsunuz, çok saatimizi alıyor böyle bir kaçış noktası bir şey gibi düşündüğüm bir yer kafamda vardı ama burası değildi açıkçası. Kaş’ta yaşamayı düşünüyordum. Daha sonra ben bir kitap okudum. Permakültür Bahçeleri diye bir kitap. Kitaptan çok etkilendim. Kitabı sonra bir daha okudum ve bir daha okudum. Üç kere arka arkaya okudum yani eğitici bir kitap. Tabii fikir verici motive edici, yeni bir hayat başka bir hayata hazırlayıcı bir kitap.

Yani anlattığı şey aslında sürdürülebilir tarım ve doğadaki her şeyi geri dönüştürme ama tabii bu bunu yapmam için benim eforum olamaz yani çok zor bir şey o. Bence bir ekip işi o da. Neyse bu kitaptan çok etkilendim. Sonra dedim ki yani en azından ağaçlarım olabilir. Sonra hayal kurmaya başladım. Burayı bir yazın eski eşimle geldiğimizde buraya annemlerin burada yazlığı vardı. Annemler 40-45 senedir buradalar. Anne baba, rahmetli babam yani bu arsayı beğendim. Aldık burayı ve alır almaz da buraya ağaçlarımızı ektik ve altyapısını kurduk buranın. Çünkü ağaçlar 3-4 seneye ihtiyacı var sonuçta büyümesi için. Hani o sürede de neler yapabilirimi geliştirmeye başladım. Hayalle başladı her şey. En büyük isteğim burada kuş sesi duymaktı ilk başta. Bir sürü kuşlar olsun, hayvanlar gelsin onlar benim misafirim olsun diye başladı aslında. Sonradan işte ağaçlar çok olunca falan da cevizleri tabii ki satmak zorunda kaldık böyle başladım” dedi.

Burası Trakya, bölgede ayçiçek yağı ve buğday çok meşhurdur. Yani o susuz tarımdır onlar fakat biz tabii ağaç ve kuş istediğimiz için meyveler olacak kuş çeken kelebek bitkileri olacak vesaire vesaire arıları çeken şeyler olacak. Bunların üzerine işte o Permakültür kitabının da etkisiyle birkaç araştırma yapıp bitkileri not ediyordum zaten. Daha sonra 1. Dünya Savaşı yıllarında buralarda ceviz bahçeleri olduğunu bir yerde okudum. Ben sonra araştırmaya başladım bunu.  "Burada ceviz olmaz” diyorlardı Çünkü. Bu cevizin cinsi chandler ceviz. Burası  17-18 yaşında.  O yıllarda Chandler Türkiye'de bilinmiyor. Yani bu ince kabuk dediğimiz ceviz pek bilinen bir ceviz değil yani bunu bence ilk bulanlardan biriyim çünkü Türkiye'de yoktu yani bir bandrollü bir yer veriyordu bandırma'da orayı bulduk. Araştırdık sonradan bir şekilde ulaştık sonra bu chandler cevizlerini ben araştırmaya başladım. amerika'da bir üniversitenin 114 sayfalık bir makalesini okudum. içeride hatta hala durur o odamda. yani bu ağacı nasıl bir tür bu en faydalı cevizlerden biri ve bu topraklara uyumlu olduğunu öğrendim. ondan sonra burada bir fizibilite raporları yaptım. sonra buna karar verdik burada ve tuttu ama tabii ki o şey de çok etkiledi. Savaş zamanı 1900'lerde burada buralarda ceviz varmış ama tabii Chandler değil bizim yerli cevizlerimizden hatta şaşırdı herkes şaşırdı. 

Bir insanın bence bir dönem biraz kendiyle yalnız kalması lazım hiç kimse olmaması lazım yani sadece sen ve doğa o zaman biraz kendini resetliyorsun. şehirde bu şansımız pek olmuyor yani bir kutu gibi evlerde yaşıyoruz. Çıkıyoruz arkadaşlarla görüş işini yap bir yoğunluk bir tempo var ve kendimize pek zaman aslında harcamıyoruz. Harcadığımızı zannediyoruz sadece. halbuki doğamızda böyle bir şey yok doğamızda kendimiz de bir şeyleri başarmak var ya burada ne yapıyoruz burada. mesela kalktığın zaman doğada işte bir tane fidan ektiğin zaman başka türlü mutlu oluyorsun. bunu şehirde yapma şansın yok.

onun sana verdiği manevi huzur manevi fayda bambaşka bir şey oluyor yani onun büyümesini görmen sadece bitki için de geçerli değil bu her şeyi görebiliyorsun buradaki ilişkiler de biraz daha sıcak ve samimi ilişkiler başka bir tarafı da kendi ürettiğimiz ürünü yiyebiliyor olmamız toplayabiliyor olmamız” diye konuştu.

Hasan Sami Er