Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odasında,  14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle gerçekleştirilen basın açıklamasında  tarım sektöründeki sorunlara değinen Ziraat Mühendisleri Odası Çanakkale Şube Başkanı Hicri Nalbant “Bu işin sonu kıtlık ve açlığa doğru gidiyor. Halen çok ciddi bir destek verilmiş değil, niyet de görülmüyor. Biz oda olarak, genel merkezimizle defalarca siyasi iktidarı uyardık. Bundan sonra da uyarmaya devam edeceğiz. İsteriz ki bir an önce doğru dürüst destek verilsin. Açlık ve kıtlık tehlikesi ortadan kalksın” ifadelerine yer verdi.
 
 
Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle tarım sektöründeki sorunlara ilişkin açıklamalarda bulundu.
 
Açıklamada, Ziraat Mühendisleri Odası Çanakkale Şube Başkanı Hicri Nalbant ile birlikte  Üyeler Şener Gürsel ve İlknur Öktem de hazır bulundu.
 
Başkan Nalbant, ”Bu işin sonu kıtlık ve açlığa doğru gidiyor. Halen çok ciddi bir destek verilmiş değil, niyet de görülmüyor. Biz oda olarak, genel merkezimizle defalarca siyasi iktidarı uyardık. Bundan sonra da uyarmaya devam edeceğiz. İsteriz ki bir an önce doğru dürüst destek verilsin. Açlık ve kıtlık tehlikesi ortadan kalksın” ifadelerine yer verdi.
 
 
ÇİFTÇİLER ÜRETİMDEN ÇEKİLDİ
 
Başkan Nalbant açıklamasına şu ifadeler ile devam etti.
 
 “Türkiye’de 1980’li yıllarda uygulanan IMF-Dünya Bankası patentli programlarla kamunun destekleme alımları, girdi ve kredi sübvansiyonlarından oluşan rolü küçültüldü. Devlet-tarım ilişkisinin yerini sermaye-tarım ilişkisi almaya başladı. Kamu, çiftçilere girdi sağlama ve ürün ticaretini düzenleme alanlarından çekildi, kooperatiflerin devletle olan organik ilişkileri kopartıldı. Kamunun terk ettiği düzenleyici rol ‘sözleşmeli üreticilik’ modeli ile sermaye tarafından dolduruldu. Bu politikalar sonucunda aile çiftçiliğinin çözülme süreci hızlandı, küçük ölçekli çiftçiler üretimden çekilirken, yerini büyük işletmeler ve özellikle hayvancılıkta şirketlere dayalı bir yapı almaya başladı.”
 
ÇİFTÇİLER DEVLETTEN ALACAKLI
 
 “Dünya Bankası’nın hazırladığı sözde reform projesi tarımda fiyat, girdi ve kredi desteklerinin kaldırılarak, üretimle bağlantısı olmayan doğrudan gelir desteği sistemine geçilmesini, tarım satış kooperatiflerinin işlevsizleştirilmesini, bazı ürünlerde kota uygulamasını ve/veya üretim alanlarının daraltılmasını içeriyordu. Projenin uygulamadaki etkileri tarımda hızlı çözülme, mülksüzleşme, işçileşme, kırdan kente göç, dağıtım-pazarlama etkinliklerinin yerli ve yabancı şirketlere devri gibi sonuçlara yol açtı. 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanununa göre, milli gelirin en az yüzde 1’inin tarımsal desteklemeye ayrılması gerekirken, bu rakam yüzde 0.4-0.6 civarında gerçekleşti. Kanun gereğince 2007-2021 yılları arasında tarıma 394 milyar lira destekleme yapılması gerekiyordu, ancak bu miktar 160 milyar lirada kaldı. Çiftçiler destekleme ödemelerinden dolayı devletten 234 milyar lira alacaklı durumda…”
 
TÜRKİYE’DE ÇİFTÇİ SAYISI İLK KEZ 500 BİNİN ALTINA DÜŞTÜ”
”Ürün/girdi fiyatları paritesi üretici aleyhine seyretti, çiftçiler reel gelir kaybına uğradılar. Ürünlerinden para kazanamayan küçük işletmeler için tarım, geçimlerini sağlayacak bir ekonomik faaliyet olmaktan çıktı. Yoksullaşan çiftçiler tarımdan koptular, tarlalar, meralar boş kaldı. Kayıtlı çiftçi sayısı yüzde 20 oranında düştü, tarımın istihdamdaki payı yüzde 35’ten yüzde 17’ye geriledi, tarım alanları 3 milyon hektar azaldı. Sadece 2007 yılından sonraki gerileme 1,5 milyon hektarı buldu. İlk kez Türkiye’de çiftçi sayısı 500 binin altına düştü.”
 
TARIMIN EN ÖNEMLİ SORUNU: YÜKSEK GİRDİ FİYATLARI
 
 “Tarımın en önemli sorunu yüksek girdi fiyatlarıdır. Öncelikle tarımın kullandığı mazotta ÖTV ve KDV kaldırılmalı; diğer girdilerdeki vergi yükü azaltılmalıdır. Tarımsal desteklemede maliyet, asgari refah payı hesaplamasıyla taban fiyat uygulamasına geçilmelidir. Meralar ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına asla izin verilmemeli; bu alanlar hiçbir gerekçe ile yapılaşmaya açılmamalıdır. Destekler büyük (endüstriyel) işletmelerin kurulmasına değil, şartları uygun olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesine yönlendirilmelidir.”
 
Dilek Akşen