Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener CNN Türk programına telefonla bağlanarak koronavirüs ile ilgili açıklamalarda bulundu. Şener, “ABD bir dönem Çin’i virüsü açıklamamakla suçladı. Virüsün aslında ilk çıkışı 1 Ekim” dedi.
 
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener, koronavirüs ile ilgili hafta boyunca sosyal medya hesabından değerlendirmelerde bulundu. Ayrıca CNN Türk televizyonuna  telefon ile bağlanan Şener, koronavirüs ile ilgili bilgilendirmede bulundu.

Zaman içerisinde bulaşıcılığını daha da artırmış , yani profesyonelleşmiş virüs diyebiliriz buna. Bu virüsün yüzde 70’lik dolaşan kısmının avantajlı, dezavantajlı tarafı var. Avantajlı tarafı; zaman içerisinde biz buna bağışıklık kazanacağız. Kazandıktan sonra normal grip sezonu içerisinde yerini alacak. Normal bir grip virüsü gibi karşı karşıya kalacağımız bir virüs olacak. Zor kısmı şurası. Şuanda bütün dünyada Türkiye dahil olmak üzere ilk defa bu virüsle karşılaşıyoruz.  İlk defa karşılaştığımız içinde bağışık kişi sayısı az.  Özellikle korunması gereken bir grup var. Dünyada yaygınlaşması  ve genelleşmesini açıklayacak olursak; 2005 yılında başlayıp, 2007 yılına kadar devam eden çok yaygın makaleler var. Doğadaki koronavirüslerin yapısının değiştiğini, insanlara geçebilir duruma geldiğini, insanların arasından bulaşıcılık kazanacağına dair makaleler var. Bizim vahşi dediğimiz tip aslında iyi tip. İlk defa hayvandan insana geçen  özellikle Çin’de Uzak Doğuda karşı karşıya kaldığımı tip. Ölümcülüğün az olması ve erken dönemde kontrol altına alınmasının en temel sebebi bu. ABD bir dönem Çin’i virüsü açıklamamakla suçladı. Virüsün aslında ilk çıkışı 1 Ekim. 18-19 Ekim tarihlerinde Event 201 adında bir toplantı yapılıyor. Bu toplantının temel amacı aslında 1 Ekim’de ortaya çıkan virüsün patojenitesinin yükseklik kazanma ihtimaline karşı Birleşik Devletlerin salgına hazırlanmasını sağlamak.
 
BU GRUPTA FARKINA VARMADAN HASTALIĞI BULAŞTIRIYOR
Şener, Bulgu vermeyen hastalar hakkında açıklamalarda bulunarak, “Bulgu vermeyen hasta virüs boğazında olup, hastalık belirtisi göstermeyenler demek. Özellikle gençler ve çocuklar. Literatür taramasında 21 makale var. Asemptomatik hasta oranı yüzde 5-80 arasında. Bir hastalık için çok farklı rakamlar. Hasta sayıları 13 ila 634 arasında. Hasta sayıları yorum yapmak için çok az. Neden önemli diye soranlara; bu grupta farkına varmadan hastalığı bulaştırıyor. Bu kişilerin çok azının takip eden haftalarda belirti verdiği ortay çıkmış. Asıl soruya gelelim bu belirti vermeyenlerin hepsi virüsü bulaştırıyor mu? Cevap; tartışmalı sadece yüzde 55 hasta bu kapasiteye sahip.  Bulaştırıcılık sabit iken (R0), bulaş oranı düşük gerçekleşmiş (0.5-0.6). Türkçesi doğa bir denge kuracak ama zaman alacak” ifadelerini kullandı.
 
 
 İYİ BESLENME, STRESTEN UZAK DURMA, UYKUSUZ KALMAMA
Doç. Dr. Alper Şener, bağışıklığın artırılmasının en önemli sorulardan biri olduğunu söyleyerek, “Bağışıklığı   nasıl arttırırız en önemli soru belki de. İyi beslenme, stresten uzak durma, uykusuz kalmama, çeşitli vitaminler/ mineraller hep söylenenler. Uzun zamandır okuduğum en ilginç makale ve sonuçlarını paylaşayım Prolonged Fasting (PF)=Uzamış Açlık; 48- 120 saat süren; kemik iliğini yeniliyor ve savunma hücrelerinin sayısını artırıyor. Deney hayvanında yapılmış bile olsa, kayda değer bir görüş çünkü, iddia basit değil . Araştırmanın çıkış noktası, KT gören hastalarda nötropeniyi nasıl önleriz aslında. Lökosit sayısı artıyor, hatta lenfositte. Intermittent Fasting=Aralıklı aç kalmak, yakın zaman da özellikle kanser içinde önleyici bir faktör olduğu gösterildi. Toksik madde alımının azalması mantığı ile. Tartışmalı bile olsa ilginç sonuçlar” ifadelerini kullandı.

ÇANAKKALE AZ KALDI, BİRAZ DAHA SABIR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener, 2006 yılından beri ÇOMÜ ailesinin üyesi olduğunu söyleyerek,  “Tıp Fakültesinin ve hastanenin kurulmasından büyümesine bizzat tanıklık ettim. Tüm ülke ve Çanakkale zor bir dönemden geçiyor.  Belki konuşmak için erken olabilir ama. Olgu sayısı olarak Türkiye ortalamasının altındayız. En önemli kısmı; şifa ile taburcu oranımız en iyilerdeniz ve mortalite oranımız çok düşük. Hiç bir başarı tesadüf değildir.  Hazırlık; salgın daha Türkiye’ye ulaşmadan Şubat ayında personel eğitimine başladık. Planlama; olası hasta grubunun hangi birimlere yatacağı ve nasıl kabul edileceği belirlendi. Koordinasyon ve Yardımlaşma; İl Sağlık Müdürlüğü koordinasyonunda, Devlet Hastanesinden malzeme ve sağlık personeli desteği sağlandı. Özveri aslında en büyük. ÇOMÜ çatısı altında gece gündüz özveri ile çalışan araştırma görevlisi, öğretim üyesi, uzman hekim, hemşire, ATT, hasta bakıcı vb tüm yardımcı sağlık personeline, işte asıl kahramanlar onlar.  Bu özverili çalışma olmasa o hastaların şifa bulması veya hayata tutunması mümkün olmazdı. Çanakkale az kaldı, biraz daha sabır” ifadelerini kullandı.
 
ACELE AŞI GELİŞTİRMEK LAZIM
Doç. Dr. Alper Şener, bir başka açıklamasında virüsün mutasyon geçirdiğini söyleyerek, “Virüs Mutasyon geçiriyor. Virüsün iki faklı alt tipi olduğu iddia ediliyor. L tipi - mavi, dolaşımdaki, bulaştırıcılığı yüksek ve ağır klinik tablo yapan. S tipi- kırmızı, ilk tipi, hayvandan insana geçen, daha az bulaştırıcı ve hafif klinik tablo yapan. Bu iki tip arasında da bir savaş var bu arada...yaygınlık ve yaşam mücadelesi. Gelelim asıl konuya; İlk virüs Çin’de ortaya çıktığına göre bunun daha zayıf ‘S tipi’ olduğu kesin ve salgının çok kısa sürede kontrol altına almalarında ki başarıyı açıklar. ABD ve İtalya’da ‘L tipi’ daha baskın ise( hala net bir analiz yok) durumun vahametini açıklar. Türkiye’de ki durum nedir? Bakmak lazım. Mutasyon devam ettiğine göre sonrasında ne olacak? İki görüş hakim; Virüs zayıflar, çünkü konağa ihtiyacı var; bağışıklanma baskısı ile daha hafif- daha az bulaşıcı olarak-diğer korona virüsler gibi yerini alır. Bunun içinde ‘sürü bağışıklaması’ gereklidir. Virüs mutasyonlar ile dirençli hale gelir, daha bulaştırıcı, daha öldürücü özellikler kazanır. Acele aşı geliştirmek lazım. Bu virüsler içinde en iyi bildiğimiz influenza, yüzyıllar içinde bağışıklama baskısı ile evcilleşti ve bulaşıcı ama ölümcüllüğü nispeten azalmış oldu. İspanyol gribi ve bugünkü grip sezonlarını kıyaslayabiliriz. Ama hala böyle bir durum olmadığına göre evde kalmak en iyisi.
 
SALGININ ÇİN’DEN ÇIKMASI KESİNLİKLE TESADÜF DEĞİLDİR
Bazı iddiaların dikkatini çektiğini söyleyen Şener, “Birkaç haber dikkatimi çektiği için bilgilendirmek amacı ile yazma gereği duydum. İddia şu EVENT201 adlı ABD’de yapılan bir toplantı ile Covıd -19 salgını arasında dolaylı bir kurgu oluşturulmaya çalışılıyor. İlgi çeker mi? Çeker tabii. Ama asıl olay başka. Salgınlarda ilk hasta =patıent zero çok önemlidir. Kronolojiye bir bakalım mı? İlk hasta aslında 1 Ekim 2019. EVENT 201; 19 Ekim 2019(ve öyle gizli saklı bir şey değil- Web sayfası bile var yani) Çin 31 Aralık 2019’da WHO’ya haber veriyor, bir virüs var, SARS benzeri...pnömoni yapıyor. Ölümcül ve bulaşıcı. WHO 7 Aralık 2019’da adını koyuyor ve bu yaygınlaşacak bir hastalık diyor. EVENT 201, ABD’nin kendini salgına hazırlama toplantısıdır. Başka bir şey aramaya gerek yok. Kısa sürede olsa oralarda bulunmuş birisi olarak söyleyeyim gayet normal bir reflekstir ve yapılması gerekendir. Salgının Çin’den çıkması kesinlikle tesadüf değildir. Daha önce paylaştım, 2005 yılından beri artarak ve en son 2017’de Corona virüsler doğada değişiyor. Buna dikkat etmek lazım uyarıları olan yüzlerce makale var. Şimdi bizim ihtiyacımız olan sahada özveri ile çalışan yerli ve milli hekim ve yardımcı sağlık personelini desteklemektir. Moral ve motivasyonu tahmininizden daha önemlidir. Bu konular ile kendi reklamını yapanlara pirim vermeyin. Vatanını seven, önce terk etmez. Yağlı güreş yapanlar bilir burası artık er meydanı yağlanmaktan korkan inmesin. Aman hafazanallah gözlerine ot kaçar. Vatandaşında kafasını bulandırmasın” dedi.
 
SADECE KORONAVİRÜS HASTASI TAKİP EDİYORUZ
Çanakkale’de kaç tane vaka olduğunu bilmediğini söyleyen Şener,  “Biz artık sadece Koronavirüs hastası takip ediyoruz. Koronavirüs şüphesi ya da tanısı olan hasta grupları tamamı buraya geliyor. Koronavirüs artı kalp hastaları, Koronavirüs artı ameliyat olması gereken gibi hasta grubu buraya geliyor. Çanakkale için temel anlamda baktığımızda bu misyonu tek başımıza üstlendik gibi görünüyor” diye anlattı.
 
İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜNÜN BELİRLEDİĞİ ÖZ KAYNAKLAR VE MALZEME DESTEĞİ SAĞLANIYOR
Malzeme sıkıntılarının olmadığını dile getiren Şener, “Sadece hastanenin öz kaynaklarını kullanılmıyor burada. İl Sağlık Müdürlüğünün belirlediği öz kaynaklar ve malzeme desteği sağlanıyor. İl Sağlık Müdürlüğü aynı zamanda devlet hastanesinden hem uzman hekim gönderiyor hem de yardımcı sağlık personeli ve hizmetli görevlendirmede yapıyor. Birlikte çalışıyor. Şekilsel olarak üniversite hastanesinin binası görünse de içinde çalışan ekipler koordineli, meslektaşlarım devlet hastanesinden gelip burada faal çalışıyorlar. Hatta şu an acile girseniz benden çok onların mesai harcadıklarını göreceksiniz. Benim bildiğim kadarıyla bir personel sıkıntısı yok” şeklinde konuştu.
 
HASTA SAYISINDAKİ ARTIŞI TEST SAYISINDAKİ ARTIŞA BAĞLAMAK LAZIM
Şu anda gündemde yer alan ‘hastalığın kuluçka evresi’ konusu hakkında bilgi veren Şener, şunları söyledi: “İkişer haftalık dilimlerle bakmak lazım bu hastalık grubuna, o yüzden hep 14 gün değerlendiriyoruz. Bugünü değerlendirmek için bugünden 14 gün önceki tabloya bakmak lazım. Türkiye ve Çanakkale genelini iki gruba ayırmak lazım bence. Türkiye geneli rakamlarına baktığımızda, 14 gün öncesine göre olgu sayısı artıyor çünkü ne yazık ki her türlü uyarılara rağmen vatandaşlarımız ister istemez kendilerini sosyal izolasyona sokamıyorlar. Bu işin iki ucu var çünkü bir mali boyutu var. Sosyal izolasyon yapılacak ama bu insanlar bir şekilde geçimlerini devam ettirmek zorunda. Bunun için zaten genel kampanya da başlattı cumhurbaşkanımız, bu kişilerin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak anlamında. Hasta sayısındaki artışı test sayısındaki artışa bağlamak lazım. Başvuru sayısı anlamında bir artış yok hem Türkiye genelinde hem Çanakkale özelinde, ama test sayısı artık fazla yapıldığı için, tanı koyduğumuz veya şüphelendiğimiz hasta grubu da artıyor. Bu rakamı böyle değerlendirmek lazım. Ama yine de her şey iyi gidiyor demek için henüz erken. Benim kişisel tahminim Nisan ayının iki haftasındaki periyodun halen riskli olduğunu düşünenlerdenim. Hala önümüzde 14 günlük bir süreç var.”
 
TÜRKİYE GENELİNDE BELLİ REFERANS LABORATUVARLAR BELİRLEDİ
Hızlı tanı kitlerinin uygulanması hakkında düşüncelerini dile getiren Şener, “Bizim elimizde yapacağımız testlere yönelik bir kit yok ama bu gönderilmediği anlamına çıkmasın. Sağlık Bakanlığı Türkiye genelinde belli referans laboratuvarlar belirledi. Bu 16’ydı şu anda bildiğim kadarıyla 40’a çıkarma çabaları var. Bütün ülkeler bu şekilde yapıyor, bu bize has bir şey değil çünkü yapılan bu hızlı testlerin yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçları olabiliyor. Yani hastanın bunu evde yaptığı gebelik testi gibi düşünmemesi lazım. Bu yüzden sadece belli merkezlerin yapması ve yetişmiş sağlık personelinden geçerek yapılması lazım. Dolayısıyla hastanemize gelen herhangi bir hastaya hızlı tanı kitiyle şu anda uygulama şansı yok ama moleküler testleri yapma şansımız var. Hızlı tanı kitleri sağlıklı değil çünkü yanlış pozitifte korkacağımız bir şey yok, doğrulaması var ama yanlış negatiflikte yani hastada hastalık tablosu varken yakalayamama durumu varsa bu çok büyük risk ve bu risk alınabilecek bir risk değil. Alınan boğaz örneğinin moleküler yöntemlerle çalışılması. Zaten Türkiye’de bunu böyle yapıyor. Dünya da böyle yapıyor, Almanya’ya özel bir şey değil bu” diye konuştu.
 
ÖLÜM ORANIMIZ TÜRKİYE ORTALAMASININ ÇOK ALTINDA
Şener, Çanakkale’nin dezavantajını yaşlı nüfusunun fazla olduğunu söyleyerek, “Sağlık hizmeti anlamında baktığımızda ise kalifiye sağlık personelimiz var, kalifiye bir hastanemiz var, malzeme ekipman sıkıntımız yok. Yöneticilerimiz her zaman telefonun ucunda. Rahatlıkla isteğimiz olduğunda ulaştırabiliyoruz. Çanakkale halkımız arkamızda, bu da çok önemli çünkü moral, motivasyon da önemli. Her gün buraya destekler geliyor. İçeride moral iyi. Başlangıçta biraz bozukluklar vardı. İster istemez bu beklenmedik bir süreç ama şu anda bir kaos ortamı yok. Biz hastalarımızı üç gruba ayırdık. Yoğun bakım grubu dediğimiz, kritik hasta bakımının yapıldığı grup, yoğun bakımı adayı dediğimiz grup ve evde takip edilemeyecek ama hastane şartlarında takip edilmesi gereken genel durumu daha iyi olan hasta grubu. Geçtiğimiz günler içerisinde 20 civarında hastayı taburcu ettik. Her şey yolunda. Kritik hasta bakım grubunda her halükarda ölüm beklenen bir süreç. Bu sadece Korona’dan ötürü değil, normal şartlar altında da kritik hasta bakımımız vardı. Bu süreçte zaten beklenen bir süreç ama bunu korkunç hale getiren kritik hasta bakımı artı korona olması. Özellikle kritik hasta bakım süreci devam ettiği hasta grubunun, büyük bir grubunun yaşlı olduğunu bilmekte fayda var. Çanakkale’nin de bu anlamda dezavantajı var, yaş ortalaması yüksek bir iliz biz. Ama bütün bu dezavantajlara rağmen bizim ölüm oranımız Türkiye ortalamasının çok altında ” ifadelerini kullandı.
 
PANİK OLACAK BİR DURUM YOK AMA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BİR KONU
İnsanların hareketinin her zaman risk taşıdığını söyleyen Şener, “İtalya’nın kuzeyi ve güneyi arasında, tek bir yerde lokalize takip edebilecekken bir duyuru ile yani şu bölgede görüldü denmesi ile birlikte tüm İtalya’da salgınla uğraşıyor ve önümüzde günlerde kolayla baş etmeleri çok zor. Dünya Sağlık Örgütü’nün global olarak ilan etti ölüm oranı yüzde 3.4, bu zaten herhangi bir hastalıkta olabilecek olan oran. Türkiye içinde bakacak olursanız, trafik kazasında ölme ihtimaliniz daha fazla rakamsal olarak baktığınızda. Bence panik olacak bir durum yok ama dikkat edilmesi gereken bir konu çünkü hastalıkta bir yaygınlık ve bulaştırıcılık söz konusu. Trafik kazası bulaştırıcı bir şey değil ama korona bulaştırıcı” şeklinde anlattı.
 
BİR METRE ÜZERİNDEYKEN GELMİYOR
Şener, virüsün havadan bulaşma ile ilgili çıkan bilgiler hakkında şunları söyledi: “Dünya Sağlık Örgütü, geçtiğimiz gün açıkladı. Bu virüs solunum yolu ile bulaşan bir virüs sınıfı içerisinde değil, damlacık yolu ile. Konuşma sırasında görerek ya da görmeyerek ağzımızdan çıkan tükürük partiküllerin sizin üstünüze gelme ihtimali bir metre. Bir metre üzerindeyken gelmiyor. Ama dikkat edilmesi gereken grup, özellikle hastanede yatan ve pozitif hasta grubu iki metreden yakın 15 dakikadan uzun süre yan yana olmamak gerekiyor bu da ancak sağlık personelinin dikkat etmesi gereken bir durum.”
 
Mustafa Yalçın