Antik çağda Troad ya da Troas adıyla bilinen bölge, bugünkü Çanakkale il sınırları içinde, Biga Yarımadası’nın batısında yer alıyor. Efsanevi Troya kentiyle aynı coğrafyada bulunan bu verimli topraklar, antik dönemde hem askeri hem de ticari açıdan son derece önemliydi.
İşte bu bölgenin kıyısında, Büyük İskender’in anısına kurulan Alexandreia Troas, adını taşıdığı hükümdarın fetih hayallerinin somut bir yansımasıdır. Her ne kadar kentin kuruluşunu doğrudan İskender yapmamış olsa da, onun ölümünden sonra generallerinden Antigonos Monophthalmos tarafından MÖ 310 yılında temelleri atılmıştır. Başlangıçta Antigoneia olarak anılan şehir, daha sonra İskender’e ithafen “Alexandreia Troas” adını almıştır.
Helenistik çağda kurulan Alexandreia Troas, Roma döneminde adeta ikinci baharını yaşamıştır. İmparator Augustus, kenti koruma altına almış; Hadrianus döneminde ise Alexandreia Troas, Roma İmparatorluğu'nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiştir. Öyle ki, dönemin tarihçileri kentin nüfusunun 100 bine yaklaştığını, mimari açıdan Efes ve Bergama ile yarıştığını yazar.
Ancak kentin asıl parlayan yıldızı, bir liman kenti oluşundan kaynaklanır. Ege Denizi’ne açılan geniş bir limana sahip olması, onu hem ticaret yollarının hem de askeri seferlerin stratejik merkezi haline getirmiştir. Anadolu'dan Avrupa'ya geçiş yapmak isteyen Roma orduları ve tüccarlar için vazgeçilmez bir duraktı.
Alexandreia Troas, yalnızca siyasi ve ekonomik tarihiyle değil, Hristiyanlık tarihi açısından da büyük öneme sahiptir. İncil’de adı geçen Aziz Pavlus (St. Paul), burada birkaç kez konaklamış, vaazlar vermiş ve dini sohbetler yapmıştır. Hatta Pavlus’un buradan Makedonya’ya geçerek İncil’i Avrupa’ya ilk kez taşıdığı kabul edilir.
Elçilerin İşleri kitabında anlatılanlara göre Pavlus, Troas’ta bir gece rüyasında Makedonyalı bir adamın “Gel bize yardım et” dediğini görür. Bu rüya, Hristiyanlığın Avrupa’ya açılmasında dönüm noktası sayılır. Dolayısıyla Alexandreia Troas, hem Hellenistik hem Roma hem de Hristiyanlık tarihinde eşsiz bir kavşak noktasıdır.
Günümüzde Ezine ilçesi Dalyan köyü yakınlarında yer alan Alexandreia Troas, ne yazık ki zamanla terk edilmiş ve büyük ölçüde toprak altına gömülmüştür. Ancak kalıntıları hâlâ görkemlidir. Kentin giriş kapısı olan Herodes Atticus Hamamı, Roma tiyatrosu, hipodrom, su kemerleri ve antik liman kalıntıları, yüzyıllar öncesinden kalan ihtişamın sessiz tanıklarıdır.
Kazılar ilk olarak 18. yüzyılda Avrupalı gezginler tarafından belgelenmeye başlandı. Modern dönem arkeolojik kazılar ise Alman ve Türk ekipler tarafından sürdürülmektedir. Son yıllarda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteklediği kazılar, özellikle su sistemleri ve liman yapıları üzerinde yoğunlaşmıştır.
Kazılarda ortaya çıkan mozaikler, sütun başlıkları ve kitabeler, Alexandreia Troas’ın yalnızca bir liman değil aynı zamanda bir kültür ve sanat merkezi olduğunu da göstermektedir. Öyle ki bazı kaynaklar, Roma döneminde kentin “İkinci Roma” olmaya aday gösterildiğini dahi iddia eder.
Günümüzde turistlerin ilgisi henüz Efes veya Troya kadar yüksek olmasa da, Alexandreia Troas giderek daha fazla keşfedilmeye başlanıyor. Özellikle kültürel miras turları, arkeoloji tutkunları ve tarih araştırmacıları için önemli bir rota haline gelen kent, altyapı yatırımları ve tanıtım çalışmalarıyla gelecekte daha görünür hale gelebilir.
Bölge halkı ve yerel yönetimler, kentin potansiyelini açığa çıkarmak adına çeşitli projeler geliştirmekte. Arkeolojik kazıların desteklenmesi, ören yerinin düzenlenmesi ve kültür turizmi için yolların iyileştirilmesi gibi adımlar, bu kadim kentin yeniden ayağa kalkması için atılan umut verici girişimler arasında yer alıyor.
Alexandreia Troas, bir zamanlar imparatorların gözdesi, tüccarların uğrak noktası, havarilerin durağıydı. Bugün ise sessiz, sakin, ama derin bir tarihin taşıyıcısı. Arkeoloji, tarih ve doğa meraklıları için Alexandreia Troas yalnızca bir harabe değil; geçmişin yankılandığı, toprağın altında hâlâ bir şeyler fısıldayan yaşayan bir tarih sahnesi.
Dilgen Beril Erken
Foto: arşiv