Dağlarda tek tek Ateşler yanıyordu.

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
öcalıcı, güzel ve rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu mavzerin yanında.
Kocatepe’de gözetleme yerinde..
Nazım Hikmet (Kurtuluş Savaşı Destanı’ndan)
Başkomutan Mustafa Kemal anlatıyor:
20/21 Ağustos 1922 gecesi 1. ve 2. Ordu Komutanlarını da Cephe Karargâhı’na çağırdım. Genelkurmay Başkanı ile Cephe Komutanı’nın yanında saldırının nasıl yapılacağını harita üzerinde kısa bir savaş oyunu biçiminde açıkladıktan sonra Cephe Komutanı’na o gün vermiş olduğum emri yineledim.
Komutanlar işe koyuldular. Saldırımız her bakımdan bir baskın biçiminde yapılacaktı. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de, yığınağın ve düzenlemenin gizli kalmasına önem vermek gerekiyordu. Bundan ötürü, her türlü yürüyüş gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında dinlenecekti. Saldırı bölgesinde yolların düzeltilmesi gibi çalışmalara düşmanın dikkatini çekmemek için kimi başka bölgelerde de düzmece çalışmalar yapılacaktı.
Öte yandan Afyon-Eskişehir çizgisinde yerleşen Yunanlılar, Sakarya’dan sonra mevzilerini büyük ölçüde güçlendirmişlerdi. Yunan mevzilerini gezen İngiliz uzmanların, “Türkler beş altı ay boyunca saldırsalar da buraları ele geçiremezler” biçimindeki değerlendirmeleri, Yunanlılara büyük bir moral verdiği için Anadolu’da sürekli kalmaya yönelik çalışmalara girişmiş, İzmir ve yöresini Ionia (İyonya) adıyla kendi topraklarına kattıklarını ilan etmişlerdi.
Başkomutan M. Kemal, Büyük Taarruzu da tüm görkemi ile anlatır:
24 Ağustos 1922’de karargâhlarımızı Akşehir’den saldırı cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına getirdik. 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut’tan, savaşları yönettiğimiz Kocatepe’nin güneybatısındaki çadırlı ordugâha gittik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de bulunuyorduk. Sabah saat 5.30’da topçu ateşimizle saldırı başladı.
26 ve 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde Karahisar’ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30km uzunluğunda bulunan pekiştirilmiş düşman cephelerini düşürdük. Yeniden düşman ordusunun büyük kuvvetlerini 30 Ağustos’a kadar, Aslıhanlar yöresinde çevirdik.
29–30 Ağustos gecesi sabaha karşı Batı Cephesi Harekât Şubesi Müdürü Tevfik Bey’in gösterdiği haritaya baktım. Haritada gördüğüm şey şu idi ki, ordularımız düşmanın önemli kuvvetlerini kuzeyden, güneyden ve batıdan çevirmeye uygun bir durum almış bulunuyorlardı. Böylece, düşündüğümüz ve kesin sonucu sağlayacağını umduğumuz durum gerçekleşmiş oluyordu.
Hemen “Fevzi ve İsmet Paşaları çağırınız” dedim. Üçümüz toplandık ve durumu bir kez daha inceledik. Kesin olarak kararlaştırdık ki, Türk’ün kurtuluşunun gerçek güneşi, 30 Ağustos sabahı ufuktan bütün görkemliliğiyle doğacaktır. Bu karara göre ordulara, saat 6.30’da yeni bir emir ve yönerge yazıldı.