Babaannem...

Rus zulmünü yaşamış bir kişiydi. Dedemin ağabeyleri olan Mehmet ve Yusuf'un Rus ve Ermenilerce Dikmetaş'ta nasıl kurşuna dizildiğini ağlayarak anlatırdı...
Ağzı dualıydı.
Kötü bir sözü işitilmemişti...
Yokluk ve kıtlık günlerinde çalışkanlığıyla tüm zorlukları aştı...
Hiçbir zaman üzerine güneş doğmadı. Erkenden kalkıp çalışmaya başlardı... Onun çalışkanlığına kimse yetişemezdi...
Konuşurken gözlerinin içi gülerdi... Kimseyle kavga etmezdi... Kötülük yapanlara da gülüp geçerdi...
1 Kasım 2002 tarihinde yüz yaşında vefat etti ve 3 Kasım 2002'de defnettik... Hayatta hiç tanımadığımız kişiler cenazesine katılmıştı...
Onunla ilgili çok kişiden hatıralar dinledik... Bizim bunlardan haberimiz bile yoktu... Çok çok yardımsever bir kişilikti... Bunu, kendisinin iyilik yaptığı kişilerden dinledik... Tanımadığımız kişiler, onun peşinden bizim gibi ağlamışlardı...
Kendisine yapılan tüm iyilikleri unutmaz, iyilik gördüğü kişilere sahip çıkılmasını isterdi... Onun, şimdi hayatımızdan çıkmış olan "imece" arkadaşları vardı ve o da arkadaşlarına "imece" yardımına giderdi...
Güzel insandı...
Güzellikler içinde yaşadı...
Çok becerikli ve sofrası zengindi... Misafir olarak kim gelirse gelsin karnını doyurur ve sonra yolcu ederdi...
Örnek bir insandı...
Aradan yirmi yıl geçti...
Hâlâ, onu özlemle hatırlıyoruz  ve onsuz yaşıyoruz...
Çocuk, Torun ve Torun çocukları olarak sayımızı tam olarak bilmiyoruz. Her geçen yıl da sayımız artmakta... O kadar kalabalık bir aile olduk ki, birbirini tanımayan yeğenler çoğunlukta.
Türkiye'nin her yerinde varız...
Babaannem!
Allah rahmet eylesin.
Durağın cennet olsun.
Dua ile...