Etnik yapı içinde kimler var?...

Etnik yapı içinde kimler var?...
Farklı bir bilgi...
Bilgi edinmeniz dileğiyle...
Ahsen Batur'a çok teşekkürler...
Aldatıcı etnonimler ve Tatar adı üzerine
(Bu yazıyı kopyalayıp saklayın, imansızlar!)
Kelimeler aldatıcı olabilir. Çok iyi bildiğimiz ülkeleri Çin ortak adı altında toplama alışkanlığımız ne kadar anlamsız bir şeyse, birçok değişik halkı Bizans ortak adı altında, keza pek çok küçük halkı Rus ortak adı altında toplamak da o kadar anlamsızdır. Abbasi, Emevi, Selçuklu, Moğol, Acem ve Osmanlı adları da böyledir.
Hatta şu kadarını da söyleyebiliriz: Gök-Türkler tarih sahnesinden çekilirken kendileriyle hiç ilgileri olmayan birçok etnik topluluklara adlarını miras bıraktılar. Dahası, VII. Yüzyılda Orta Asya'da Türkçe konuşan halklara rastlayan Arap seyyahlar hiçbir ayırım yapmadan hepsine Türk dediler.
Bugün Kırım Tatarları, Astarhan Tatarları ve Kazan Tatarları dediğimiz halkların tarihen bildiğimiz Tatarlarla hiçbir ilgileri yoktur. Ama nasıl Türk kelimesi Türkiye'de yaşayan Türklere gelip misafir olmuşsa, Tatar adı da Güney Rusya taraflarında yaşayan ve ağırlığı Kıpçaklardan oluşan Türk dilli halklara misafir olmuştur ve bunda Rus vakanüvislerin rolü önemlidir.
Sözün bundan sonrası üstad L.N. Gumilev'in ağzından dinleyelim:
VIII. Yüzyılda bu kelime, Kıtan ve Tatabılar'ın akrabaları ama onlardan farklı, küçük bir halkın adıydı. XII. Yüzyılda Tatarlar, bir süre bozkırlarda siyasî hegemonyayı ele geçirince, Çin Seddi'nden tâ Sibirya taygalarına kadar saçılmış bulunan bütün bozkır halklarına Tatar denilmeye başlandı. Halbuki bozkırlarda, kelimenin dar anlamıyla, Tatarlar'dan başka kabileler de yaşıyorlardı. Bunların bir kısmını biliyoruz ama birçoklarından geriye sadece Çin, daha doğrusu Kıtan  tarihî kaynaklarında geçen isimler kaldı. Ne yazık ki, bu isimleri özdeşleştirmek mümkün değil. Öncelikle, bilinen göçebeler arasında
henüz XI. Yüzyılda adı geçen Keraitler'i zikretmeliyiz. O dönemde Naymanlar yoktu fakat onların yerine Altay Dağları arasında gizlenen eski Türkler'in torunları Tikin halkı, göçebe olarak yaşıyordu.
Savaşçı Merkitler ve Oyratlar, çoktandır Sayan sıradağlarının ormanlarla kaplı eteklerinde yaşıyorlardı fakat Cungarya'daki Basmallar, tekrar güçlenmişlerdi ve haklarında bilgi sahibi olmadığımız, ayrıca daha sonra ortadan kalkmış bulunan Dalidi kabilesi de onlarla birlikteydi. Katliamdan kurtulabilen Sha-t'olar, Çahar steplerine çekilmişler; Tankutlar'ın bünyesine girmek istemeyen Tang-hsienler, Ordos'un kuzeyine yerleşmişlerdi. Bu kabilelerin tamamına Kıtanlar "Su-pu”, Çinliler Ta-tan yani “Tatarlar” diyorlardı.
Merkezî Asya'da etnik adların iki anlamı vardır: I) Etnik bir grubun (kabileler veya halklar) doğrudan aldıkları adlar; 2) Bünyesinde farklı etnik köke sahip kabileler olsa dahi, belirli bir kültür ve siyasî kompleks teşkil eden kabile grupları için kullanılan topluluk adları.
Reşidüddin de bu konuya işaret etmiştir: “Birçok kabile, kendilerini Tatarlar'a mensup saymak ve Tatar adını almak suretiyle azamet ve onur elde ettiler. Tıpkı bunun gibi Naymanlar, Celayirler, Öngütler, Keraitler ve belli isimleri olan diğer kabileler, azamet ve şöhret kazandırmak maksadıyla, kendilerini Moğol olarak adlandırdılar. Bunların torunları ise, aslında geçmişte hiç sahip olmadıkları bu ismi, güya ezelden beri taşıyorlarmış havasına kapıldılar.”
XII. Yüzyıla kadar Doğu Moğolistan kabileleri üzerinde hâkimiyet Tatarlar'a aitti ve bu yüzden de Çinli tarihçiler Moğollar'ı, topluluk adı olarak kabul ettikleri Tatarlar'ın bir kısmı gibi görüyorlardı.
XIII. Yüzyılda durum değişti ve bu defa Tatarlar, kelimenin geniş anlamıyla, Moğollar'ın bir parçası olarak görülmeye başlandı. Dahası, Asya'da Tatar kelimesi tarihe karıştı ve zaman içinde bir etnonim haline geldiği Altın Orda'nın tebaası İtil boyu Türkleri'ne misafir oldu.
XIII. Yüzyıl başlarında, Moğol ve Tatar adları birer sinonimdi. Çünkü öncelikle, Tatar kelimesi, alışılmış ve herkes tarafından bilinen bir kelimeydi. Moğol kelimesi ise, ikinci sırada yer alıyordu. Zira kalabalık Tatarlar, (kelimenin dar anlamıyla), kendilerini istemedikleri ve en tehlikeli yerlere yerleştirdikleri için, Moğol ordusunun öncü müfrezelerini teşkil ediyorlardı. Böylece de, ilk ağızda onlarla karşılaşan düşmanları, isim konusunda yanılgıya düşüyorlardı. Mesela Ermeni tarihçileri onlara Mungal-Tatarlar diyorlar; Novgorodlu bir vakanüvis ise, 6742 (1234) de şöyle yazıyordu: “O yaz, günahlarımız yüzünden kim olduklarını bilmediğimiz kafirler çıkageldiler. Kimse onlar hakkında bir şey bilmiyordu. Kimdiler ve nereden geliyorlardı, hangi dili konuşuyorlardı, hangi kabileye mensuptular ve
neye inanıyorlardı, kimse bilmiyordu. Ama adları Tatar idi...” Moğol ordusuydu bu. (Muhayyel Hükümdarlığın İzinde, s. 110-111)
Bu hata daha sonraki yüzyıllarda da devam etti ve Ruslar Türkiye'de yaşayanlar dışındaki halkların neredeyse tamamını ortak Tatar adıyla anmaya başladılar. Bir ara Azerilere ve Uygurlara dahi Tatar dediler.