Gönlüm öyle virandır

"Gönlüm öyle virandır
Gülmez ele virandır
Sultanı ölmüş Murat vay
Mülkün nice virandır"
"Görüyor musun azizim, her şeyin özüne kadar hulul eden halk dehası mülk viranlığını gönül viranlığıyla birleştirmiştir. Çünkü insan demek gönül demektir. Gönül viran olursa insan da viran olur. İnsan viranlığını ise mülk viranlığıdır. Bizde gönül viranlığını eskidir. Bu viranlık tamir edilmedikçe mülk viranlığını tamir olamaz. Biz aksini yaptık; gönlü tamir etmeden mülk imarına başladık. Muvaffak olamadık ve olamayız. "
******
" Biz zannediyoruz ki hayatta hakiki amil akıl ve zekadır. Hayır, hayır, bin kere hayır. Asıl amil, asıl yaratıcı kuvvet gönüldür. İnsanı insan yapan akıl ve zeka değil, gönüldür. Akıl ve zaka olsa olsa bir mani ela, kürek, kazma, top, tüfek, makine gibi bir alettir. Kendi kendine bir şey çıkaramaz, hiçbir şey yaratmaz. Yalnız gönüldür ki onu yaratmak için bir alet olarak kullanır. "
******
" Dünyada derin izler bırakıp giden insanların kafesi gönül adamlarıdır. Musa, İsa, Hz. Muhammet, Buda, Brahma, Konfüçyüs hep gönül insanlarıdır. "
******
" Bunları bir nebze kabul edebilirim;ama, Galilei ile Pasteur'ün, Kant ile Darwin'in ne alakaları var? Onların yaptıkları hep akla, zekaya, aklın yaptığı tecrübelerle, tecrübelerden çıkardığı neticeler bağlı değil mi?"
******
" Zahiren öyledir. Fakat batın, hakikatte benim dediğimdir. Pasteur'de insan muhabbeti ve ilim aşkı olmasaydı bu adam, bütün bir hayatın bütün zevklerini  unutup kendini  bir tetkike hasreder miydi? Kant ve Darwin içinde aynı hakikat varittir. Bunların akıl ve zekaları gönüllerinin bir aleti, bir manivelası olmuştur. Asıl tahrik edici, yaratıcı kuvvet gönüldür.
Düşün, Luter'lerin, Galilei'lerin maruz kaldığı tehlikeleri... Bu tehlikelere kendisini maruz bırakmak akıl işi midir? Hayır, hayır bu gibi hamleleri  yalnız gönül yapar. İşte bunun için gönüle "deli" lakabı verilir. Çünkü gönlün yaptıklarına akıl, akıl erdiremez. Fakat bu delilik  ilahi bir deliliktir. Aklın kuru ve miskin hesaplarını unutarak gönlün hamlelerini  tabi olan insan kendisinin ilahi menşelerini buluyor, yaratıcı hakikatlerini  göstermeye başlıyor. Düşün, hakikatin, hak ve hürriyetin, ilim ve sanatın yolunda kendilerini  feda edenlerin adedini;düşün bu yolda akıtılan kanların miktarını;düşün o engizisyonları, o istibdat kurbanlarını, o zindanlarda sönüp giden canları;o zulüm ve işkenceler altında inleyenleri. Bütün bunlar akıl işi değil. Eğer bu fedakarlıkları yapanlar yalnız akıllarına danışmış olsaydılar  hiç şüphe yok ki akıl onlara  yapmamaları emrederdi.. Fakat bereket versin ki akıllarına danışmamışlardır. Gönüllerine tabi olmuşlardır ve bugünkü medeniyet, bugünkü medeni beşeriyetin nail olduğu saadet onların gönüllerinin feyzidir. Bu gönül olmasaydı beşeriyetin bugün dahi cebir ve zulüm, cehalet ve taassup altında inlemeye mahkum olacaktı. Fakat gönlün fazileti bütün bu zincirleri kırdı ve medeni beşeriyetin yolunu alıp yürüdü. "
******
Tabii ki, burada Tlemsan'da Oruç Reis olayını da unutmamak gerekir. Savaşın en çetin yerinde ölüm mukadderse düşmana en fazla zaiyat verdirerek şehadeti seçen Dereköylü Aslankeri için de gönül ön plandadır...
******
Şimdi, çevremize bakalım ve gönülden topluma bakan herkesi kucaklayan bir siyasi yapı, ideoloji, fikir hayatı görebiliyor muyuz?
İşte en çok üzüldüğüm nokta da burası...
Biz, gönlümüzü yitirmişiz de haberimiz yok!
Bir de insanız diye ortalıkta geziyoruz...
******
Ben yıllardır, "gönülden selamlar" diyorum da. Muhataplarımızda gönül var mı ki?
******
Gönülden selamlar...
Not:Ahmet Ağaoğlu, "Ben Neyim? Gönülsüz Olmaz" Kitabından alıntılar ve benim yorumlarım...
Devam edeceğim...