‘’Biz toplum olarak zekice olan mizahı severiz’’
 
Geçtiğimiz ayın son günlerinde ‘’Umuma Açık Güldürü’’ isimli bir  sitcom gösterisine gitmiştim. İzlediğim dikkatimi çeken biri, genç bir tiyatro bölümü öğrencisi Nuri Cabaroğlu, politik mizah yapmış ve kendi namıma söylemek gerekirse beni bir hayli güldürmüştü. Sadece ben değil elbette gözlediğim kadarıyla birçok izleyici de beğendi diyebilirim. Önyargısız biraz gülmek isteyenler çoğunluktaydı tabii, Belki ilgimi çekmişti, belki tarzım bu esprilerdi ama gördüğüm kadarıyla ezbere olmayan bu durum komedisindeki konuşmalarda bence anlaşılmaya ihtiyacı olan bir şeyler vardı. Bende öyle yaptım. Nuri Cabarağlu’nu anlamak için bir söyleşi yaptık. Sohbet havasında geçen bu röportajda sorularımı yanıtlayan Cabaraoğluna teşekkür ediyorum.



Kısaca kendinden bahseder misin? Kimdir Nuri Cabaroğlu?
 
Elbette, 1995 yılında bir karlı kasım gecesi Denizli’de doğdum. Bu şehrin küçük bir ilçesi olan Buldan’da büyüdüm. Aslında pek de büyüyemeden bu şehirden ayrıldım. Liseyi okumak için Manisa’nın Salihli ilçesine gittim. Son öğretmen lisesi mezunlarındanım. Eski Türkiye’nin son kırıntılarını cebimde taşıyorum diyebilirim yani. Liseden sonra tiyatro okumak istedim. Ancak ailem istemediği için Eskişehir’de okul öncesi öğretmenliği okudum. Lise yıllarında başladığım tiyatroya burada da devam ettim. Önce üniversite topluluğu olan Özdüşüm Oyuncu Atölyesi’nde daha sonra özel bir sanat girişimi olan Depo’da bulundum. Bir süre öğretmenlik yaptım. Sonra Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde bulunan Gençlik Sahnesi’nde eğitim aldım. Hayatımın kırılmalarından biri de bu oldu. Orada tanıştığım ve bana hayattan talep etmeyi hatırlatan hocam Emre Basalak’ın teşvikiyle 2020 yılında girdiğim yetenek sınavlarında Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Üç yıldır da burada eğitim almaktayım.
Politik mizah biraz riskli son dönemde bunun etkileri daha arttı ama canlı olarak bunu yapmak daha riskli değil mi? Senin yaptığın bir hayli politik oldu.?
Bu çok bilinçli bir tercih olmadı doğrusu. Yaşamın içindeki veriler o kadar politikleşti ki bu benim mizahıma bir sonuç olarak yansıdı. Dünyada ne yaptığımı anlamaya çalışırken kendimi trajikomik çelişkilerin içinde buldum. Riskin farkındayım. Açıkçası korkuyorum da. Bu korku yalnızca otoriteden değil aynı zamanda bir önceki kuşak muhaliflerden de korkuyorum. Çünkü pek farkları olmadığını düşünüyorum. Fakat anlayamadığım bir cesaret de var içimde. Sanırım bu da beni kimsenin umursamayacağını düşünmemden kaynaklanıyor.
Dikkatimi çeken bazı kavramlar oldu "tedirgin muhafazakarlar", "ılımlı liberaller" ortak siyasi sosyolojisine ait kavramlar bunlar ezber içi boş değil bunun İçin doldurdun, örneklerle aktardın bunlarla ilgileniyorsun galiba, Bu kavramlar sana nasıl yardımcı oluyor?
 
Öncelikle kavramları düzeltmek isterim. Endişeli muhafazakârlar, yarı seküler orta sınıf, light siyasal İslamcılar yani ulusalcılar gibi kavramlar vardı anlatının içinde. Endişeli muhafazakârlar şu an popülist muhalefetin ağzından düşmeyen kavramlardan biri zaten. Sürekli günlük siyaset tükettiğim için bunlar üzerine düşünmeye başladım. Bir programda duyduğum, sanırım İsmail Saymaz’dan duymuş olacağım, endişeli sekülerler kavramından sonra da buradan başka neler çıkabileceğini düşünmeye başladım. Tabii ki bu, bu kadar da sistemli ilerlemiyor. Belirli notlar alıyorum. Bu notları birbiri ile birleştirmeye çalışırken önceden kafamın bir köşesine yerleşmiş şeyler de çıkıp geliveriyor.  
 
Bu şehri güldürmek kolay mı? Daha doğrusu burada yaşayan insanlar farklı tonlarda özellikleri var diğer kentlerden farklı mı? Sen ne düşünüyorsun?
 
Gülme üzerinde şehrin etkisi elbette önemli olmalı. Ama biz artık şehirlerden çok telefonlarda yaşıyoruz. Bu nedenle kimin neye güldüğünü özellikle de yeni jenerasyonlarda sosyal medyadaki tüketim alışkanlıkları belirliyor. Daha önceden küçük kasabalarda orta oyunları, Hacivat Karagöz gösterileri yaptığımız bir süreç olmuştu. Çok fazla bölge geziyorduk ve insanlar kültürel kodlarla oluşturulmuş bu geleneksek mizaha gülüyorlardı. Ancak bu oyunları oynadığımız arkadaşlarımın içinde bunu basit bulan ve hoşlanmayanlarda vardı. Yani insanların neye güldüğü bulunduğu sosyo-kültürel yapı ve eğitim seviyesi ile de doğru orantılı demek yanlış olmaz sanırım. Her şehri güldürmek kolay denebilir belki de ama amacınız sadece insanları bir şekilde güldürmek mi, yoksa kendi yolculuğunuzda bir şeyleri keşfederken bunu onlarla gülerek yapmak belki de onların sizinle ortaklaşarak ya da sizden bambaşka şeyleri keşfetmesini sağlamak mı? Sanırım bu soruya verebileceğim soru bu.
 
Bu işi yaparken özellikle mizah iki farklı görüş var, mizahı yapanlardan bir yorum "Zeki" olmak bir diğer yorum doğal "komik" olmak sence Türkiye'de bu işte ağır basan hangi yorum? Özgün olmak önemini yitirdi mi?
 
Biz toplum olarak zekice olan mizahı severiz. Bunun altından zeki olana gülerken kendimizi de zeki bulmaktan aldığımız haz var bence. Doğal komik meselesine gelince sanırım bu sempatiklikle alakalı. Doğal bir şey nasıl komik olur bilmiyorum. Çünkü doğanın akışına uygun her şey olağandır. Biz buradaki kırılmalara güleriz. Örneğin akşam evin yanından geçenlere havlayan bir köpeğe gülmeyiz. Fakat sahibi ona kızınca ellerini burnunun üzerine kapatan bir köpek görünce gülümseriz. Çünkü bir köpekten çok insandan beklediğimiz davranışları sergiliyordur. Bunları da burada benim fikrimmiş gibi satmayayım Henri Bergson “Gülme” kitabında doğrudan bundan olmasa da buna benzer şeylerden bahsediyor. Özgünlük meselesine gelince kendi olmaya çalışan her sanatçı özgündür bence. Bunun önemini yitirdiğini zannetmiyorum. Özgün olmayan üretim ancak tüketim malzemesi olabilir. Bundan daha fazlası olmak istiyorsanız özgünlük arayışında olmalısınız. Ancak elbette ilham aldığınız kimseler olacaktır. 
Farkında mısın? Son yıllarda Türkiye'de neşe mutluluk eskisi gibi değil özellikle son birkaç yıldır nerdeyse toplum mutsuz, mizahın burada etkisi ne denli önemli?
Burada etken mizah değil bana kalırsa, mizah burada mağdur olan. Bu ekonomik, politik kargaşa ve kutuplaşmadan kaynaklanıyor, hem otoritenin sansürü hem de mizahçının kaygılarından dolayı yaptığı oto sansür ile de perçinleniyor. Ayrıca her konuda politik doğruculuk yapmaya çalışıyoruz. Bu bende de var. Bunun olumlu etkileri olduğu gibi olumsuz sonuçları da var. Çünkü biz bununla mükemmel adaletli, iyi, erdemli insanlar olacağımızı var sayıyoruz. Ancak insan olarak o kadar da “iyi” değiliz.  
Sahnede 2.gösterin sahne sana nasıl geldi ne hissediyorsun gelecekte sahnede olmak var mı? Projen hakkında bilgi verir misin?
 
Çok iyi geldi. Nasıl bir mizah yapmak istiyorum, nasıl oyun oynamak istiyorum sorusunun cevabını birkaç satır daha bir şey yazmış oldum. Oyun diyorum çünkü büyümemeye çalışmak en büyük uğraşım. Yetişkin bir çocuk olmak istiyorum. Proje aslında bir araştırma, fırsat buldukça şakalarımı, anlatılarımı denemeye çalışıyorum. Aralık içinde ya da ocak başında bir deneme daha olacak. Bir sahne kişisi arıyorum şu an. Ben olan ama benden de başka biri olan, bana oyun alanı açacak bir karakter yaratmaya çalışıyorum. Onun için deniyorum net bir şey yok. Deneyebildiğim kadar, sadece burada değil, Eskişehir’de ve İstanbul’da da denemek istiyorum. Hatta bu denemeleri daha başka şehirlere de taşımak istiyorum. Okul bittikten sonra da yanı 2024 yılının haziranından sonra elimde denemelerden çıkan bir saatlik bir iş olsun istiyorum. 
Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Çok teşekkür ederim bu sohbet için. Çanakkale’de böyle bir alan açan Umuma Açık Güldürü projesinin yaratıcılarına teşekkür etmek istiyorum. Böyle olunca da kendimi, kaymakama yalakalanan okul müdürü gibi hissettim. Neyse çok uzatmayayım, daha çok güldüğümüz günlerde görüşmek üzere.
İbrahim Akın KAZANCI