Bulunduğu alanda küresel ölçekte yok olma tehlikesi olan 4 kuş türü ile beraber 181 kuş türü, 184 bitki türü, 2 memeli türü, 2 çiftyaşar türü, 2 sürüngen türüne ev sahipliği yapan, flamingoların göç yollarında durak noktası ve nesli tehlike altındaki ada martılarının da üreme noktası, bitkilerin çürümesiyle oluşan ve bazı hastalıklara iyi geldiği düşünülen siyah çamurlu sadece deniz suyu ile oluşmuş Gökçeada lagününe yapılan otel inşaatı tüm itirazlara rağmen devam ediyor.

Gökçeada'da yasağa ve itirazlara rağmen ulusal sulak alan ilan edilen Tuz Gölü lagününe yapılan otel inşaatı devam ediyor. Gökçeada Belediyesinin ruhsat verdiği otel inşaatının acilen durdurulması için yapılan çağrılar dikkate alınmadı. Sosyal medyada kampanya başlatan doğaseverler "Aynı bölgede taş ocağı işletmesi de açılması planlanmaktadır. Ulusal sulak alan içeresindeki bu yapılaşma ve madencilik faaliyeti yasadışıdır! Gökçeada Lagünü'nde göle 100 metre yakınlıkta başlatılan bu otel inşaatı, hangi izinle yapılmaktadır? Hâlihazırda insan baskısıyla yaşam mücadelesi veren lagün ekosistemi, otelin yeraltı sularını çekmesi ve kanalizasyon atıklarıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Sulak alanlar bitki ve hayvan türleri için yuva olmalarının yanında, yeraltı sularını besler, sel sularını depolayarak taşkınları kontrol eder. Ekosistemler ve biyolojik çeşitlilik için çok önemli olan sulak alanlarımız birer birer yok oluyor.181 kuş ve 184 bitki türüne barınak olan Gökçeada Lagünü, flamingoların göç yollarında durak noktası ve nesli tehlike altındaki ada martılarının da üreme noktasıdır. Küresel ölçekte yok olma tehlikesi olan 4 kuş türü burada yaşıyor” ifadelerine yer vermişti.
“SİZCE BÖYLE BİR YERE BİR OTEL YAPILABİLİR Mİ?”
 
Çevreye duyarlılığı ile daha önce de çeşitli faaliyetlerde bulunan Kubilay Özben de sosyal medya hesabından durumu tepki göstererek; lagünün  hemen yanında arkeolojik sit alanı olduğunu da yeniden hatırlattı. Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 28.09.2015 tarihli bir kararını içeren bir metne de paylaşımında yer veren Özben,  “Yorumu size bırakıyorum”  diyerek, Tarım ve Orman Bakanlığının, Temmuz, 2020’deki nihai rapordan, Gökçeada Lagünü tanımını da paylaştı.
 
Özben;  “Gökçeada, Türkiye’nin en batısında yer alan, doğal ve arkeolojik kültürün hep birlikte var olduğu bir adamız.  Hatta bu adamız, yer altı su kaynaklarıyla, küçükbaş hayvancılığıyla, mikro kliması ve kendine özgü tarımın yapılabilmesiyle tanınan bir doğa cenneti. Adanın güneydoğusunda Aydıncık ve Kefalos plajının ortasında yer alan, yeryüzü cenneti bir Lagün var. Şimdi buraya bir otel yapılıyor.  Sizce böyle bir yere otel yapılabilir mi diye sordu.
 
“GÖKÇEADA LAGÜNÜ, SU KUŞLARI AÇISINDAN BARINAK VE BESLENME ÖZELLİĞİ TAŞIYOR”
 
Tarım ve Orman Bakanlığının, Temmuz, 2020’deki nihai rapordan, Gökçeada Lagünü tanımı “Gökçeada Lagünü, sadece deniz suyuyla oluşmuş, derinliği ortalama 1 m, eni 2 km olan bir göl. Yazın kuruyan gölde sadece ince bir tabaka halinde tuz kalıyor. Bir zamanlar ada halkının tuz ihtiyacını karşılayan gölden, şimdi sadece kuşlar faydalanıyor. Gölde bitkilerin çürümesiyle oluşan siyah çamur, bazı hastalıklara iyi geldiği düşünülerek vücuda sürülüyor, Gökçeada Lagününün bulunduğu alanda 181 kuş türü, 184 bitki türü, 2 memeli türü, 2 çiftyaşar türü, 2 sürüngen türü bulunuyor. Gökçeada Lagünü, su kuşları açısından barınak ve beslenme özelliği taşıyor. Burada göç dönemlerinde flamingo, angıt, suna, ördek türleri, yağmurcun türleri, kumkuşu türleri ve martı türleri gibi birçok türe rastlanmıştır. Bazıları dünyada koruma altına alınmış olan bu kuş türlerinin Gökçeada’yı seçmesi, adanın bozulmamışlığını gösteren bir diğer kanıt olmaktadır”  ifadeleri ile aktarıldı.
“KORUMA KURULU İZNİ ALINMADAN HİÇBİR FİZİKİ VE İNŞAİ FAALİYETTE BULUNULAMAZ”
 
Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 28.09.2015 tarihli bir kararında ise, “Çanakkale KVKBK’nın 29.06.2015/2420 sayılı kararıyla, Trapezya höyüğünün 1. Derece, lahit kapağı bulunduğu alanın 3. Derece arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilmesine, Eşelek mevkii planlama alanında tespit edilen ve tescile önerilen alanlardan Erken Tunç Çağı yerleşimin birinci derece, Geç Roma yerleşiminin üçüncü derece, olasılıkla Orta Paleolitik döneme ait buluntuların ( çakmaktaşı ve taş aletler) yüzeyde yoğun olarak bulunduğu alanın 3. derecede arkeolojik sit alanı olarak kararımız eki 1/5000 ölçekli koordinatlı haritalarda gösterildikleri şekliyle tescil edilmelerine, 3. derece arkeolojik sit alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının “Koruma Kurulu İzni alınmadan hiçbir fiziki ve inşai faaliyette bulunulamaz” olarak belirlenmesine karar verildi” ifadeleri kullanıldı.
 
Dilek Akşen