Alexandria Troas Antik Kenti, Büyük İskender adına MÖ 310 yılında kurulmuş. Aleksandria Troas, “İskender’in Troas’taki Yurdu” anlamına geliyor.
Kent, çizilen planına göre 390 hektarlık bir alanı kaplıyor ve 8 kilometre uzunluğundaki sur duvarları ile çevrilmiş. Yapılan çalışmalarda Alexandria Troas Antik Kenti’nin Anadolu’nun en büyük kentlerinden biri olduğu tespit edilmiş. Alexandria Troas, uzun yıllar bölgenin ana limanı olarak hizmet vermiş. En parlak yıllarını Roma döneminde yaşayan kentin nüfusu 100 bin kişiye kadar ulaşmış. Avrupa ve Asya arasında bağlantı noktası durumundaki stratejik konumu nedeniyle Sezar bu kenti başkent yapmak istemiş. Daha sonra, I. Konstantin de Alexandria Troas’ı başkent olarak düşünmüş; bu amaçla kentte bazı imar faaliyetleri başlatmıştır. Ancak Konstantin yeni başkent olarak tercihini İstanbul’dan yana kullanmış.
Roma İmparatoru Hadrianus (MS 117–138) döneminde, kentte imar faaliyetleri yoğunlaşmış. Bu dönemde, antik dünyanın en zengin kişilerinden biri olan Atinalı Herodes Atticus’un destekleriyle Kaz Dağı’ndan Alexandreia Troas’a ulaşan muazzam bir su yolu ile Herodes Attikus Hamamı inşa edilmiş. Bu hamam, Anadolu’da bugüne kadar keşfedilen en büyük hamam unvanına sahip. Hamam yapısının hemen yanında Herodes Attikus Gymnasiumu yer alıyor.
KAZI ÇALIŞMASI DEVAM EDİYOR
Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Kazı Başkanı Prof. Dr. Erhan Öztepe ve ekibi bölgede kazı çalışması yapıyor. Antik kentinde bu yılki kazı çalışmaları, 25 kişilik ekibin katılımıyla sürüyor. Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Kazı Başkanı Prof. Dr. Erhan Öztepe koordinesindeki kazılar, verilen desteklerle devam ediyor. Çalışmalar hakkında bilgi veren “Prof. Dr. Erhan Öztepe, “Kazının başlangıcından beri, 2013 yılından bu yana sürekli yaptığımız bir çalışma. Tüm kazılarda bu böyle yürüyor. Duvar derz onarımları, taban onarımları, statik açıdan güçlenmesi gereken, boşluk oluşmuş olan duvarların doldurulması gibi pek çok çalışma yapılıyor. Bu yıl da podyumlu salon denilen işleviyle ilgili yeni bir çalışmaya göre belki bir kült odası olması gereken odanın duvarlarını sağlamlaştırıyorlar. Duvar üstlerinin dağılmasını önlemek için de yüzeylerde derz sağlamlaştırılması yapıyorlar. Bu yıl da hedefimiz, o podyumlu salonun eğer sezon sonuna kadar iklim koşulları da izin verirse, duvarlarını tamamen sağlamlaştırıp belki önümüzdeki yıl fonksiyon kazandıracak hale getirmek.
Sonra bilgiyi ve veriyi korumak. Bunun için çalışıyoruz. Bunu yaparken de titiz davranmak zorundayız. Kazarken de toprak içerisinden buluntuyu elerken de sonra bunları kazı evinde değerlendirirken de titiz davranmak zorundayız. Ama ortaya çıkardığımız mimari kalıntıları, özellikle insan ve doğa tahribatına karşı korunması da çok önemli. Çünkü kazdık, bulduk, yayınlarını yaptık ama işimiz orada bitmiyor. Sonrasında mevcut durumu gelecek kuşaklara yani benden sonraki meslektaşıma bu alanı olabildiğince en iyi konulmuş biçimde teslim etmek zorundayım. Bu bir mesleki zorunluluk, bir görev.
O harcın içerisinde ne var olduğuna, renk uyumlarına bakıyoruz. Birkaç gün harç denemeleri yapıyoruz. Her kazı sezonu başında bu böyle. İçerisinde restorasyon ilkeleri çerçevesinde olması gereken malzeme tedarik ediliyor. Bunların denemeleri yapıyor. Kuruma biçimleri, mukavemetleri pek çok açıdan gözlemleniyor, test ediyor. Ondan sonra tatbik etmeye başlıyoruz. Bu tatbik edilirken de tatbik edeceğiniz yüzeyin çok temiz olması lazım. Topraktan, bitkiden vesaireden arındırılmış olması lazım ki harç en ince noktaya kadar nüfuz edebilsin. Hızlı kurumaması lazım. O yüzden genelde arkadaşlarımız tentenin altında çalışıyorlar. Hızlı kurduğu zaman çatlaması, dağılması demek. Yani böyle çok ince detaylı bir çalışma yürütüyoruz. Genelde ziyaretçilerimiz bir arkeolojik alana ve kültürel miras alana geldiğinde çok daha fazla şey görmek istiyor. Fakat bizim iğneyle kuyu kazmak tabirimiz vardır. Çok uzun yıllar sonra sonuçlarını alabileceğiniz çalışmalarla işimizi yapmaya gayret gösteriyoruz.” dedi.
Dilgen Beril Erken
Foto: arşiv