“Bir kimsenin bir başkası ile belirli bir yerden olması” kavramı. Bu kavram 11. yüzyılda, “dolayısıyla daha eski dönemlerde” Türkçede “yérdeş” sözü ile karşılanmış.

Bu sözün o dönemde Farsça karşılığı “hemşeher, hemşehr?” ile “hem - câyî”. O yıllarda Türk, Büyük Selçuklu devleti “görünürde, sözde” İran’a egemen.
Türkçe ile Farsça bir büyük yurtta birlikte yaşarken bu iki söz ile birlikte on binlerce Türkçe, Farsça söz de bir yer edinme yarışı içerisinde yan yana yaşamakta idi.
Ancak, Fars aydınları üretken, kendi dillerinde Farsça söz varlığını devindirerek, işlengi gibi işleyerek özgün eserler yazıyor, sözlük yazıyor, düşünce, tarih, yır (şiir), inanç üzerine sürekli kitap yazıyor. Hintçeden, Arapçadan, Eski Yunancadan eserleri Farsçaya çeviriyor, yorumluyor, benzer eserler yazıyorlar..
Peki, Oğuz aydınları? VI. – XIII. yüzyıl arasında yok, X., XI., XII. yüzyıllarda da bu geniş alanlarda, İran, Irak, Suriye ile Kafkasya’da.. Oğuzlar var, ancak, Oğuz - Türkmen yazarları, yırcıları (şairleri) var mı?
Varsa eserleri nerede? “HASAN OĞLUNUN ŞİİRLERİ” diye ilk kez olduğu sanılan (?) Oğuz T.sinde bir kaynak var, çok küçük bir kaynak. “Eski Harezm’de, 12. y.y.da Oğuz – Türkmen Türkçesinde bir takım imler, sözler, dil işleyişleri var, ancak orası başka bir yerde, başka Türk lehçeleriyle karışık bir Türk lehçesi..”
Oğuzların yazılı eserleri olmayınca sözleri de işlenmiş belgelerde diriliğini koruyamıyor, aşınıp yıl geçtikçe erpiliyor, unutuluyor. Birkaç yüzyıl geçtikten sonra Oğuz söz varlığında Türkçe sözler seyreliyor, azalıyor.
Artık, Türkün “yerdeş”i Türklerin dilinde bile söngün, cılız, kül altındaki köz gibi; Farsın “hemşehr?”si dipdiri, ışıl ışıl, güçlü, ortalığı kaplamış, Türklerin öykünücü, yansılanıp duran, özentili kılığından (karakterinden) beslenip durarak Türkçesine (“yérdeş”e) soluk aldırmıyor! “Bu Türkçe kökenli söz çökkünlüğünü üç - dört bin sözle çarpınız!”
İki yüz yirmi yedi “Eski Türkiye Türkçesi” ile “Osmanlı Türkçesi” ana kaynağın taranarak Türkçe sözlerin yazıldığı TARAMA SÖZLÜĞÜ’nde kaç Türkçe ağırlıklı, “Türkçeden Türkçeye” özgün eser var?
Ahmet Fâkih (13. yy), Şeyyad Hamza (13. yy), Velet Çelebi (13. yy), Yunus Emre, “Garipnâme, Gülşehrî (14. yy’da olmakla birlikte).. Selçuklu ile Beğlikler döneminin eserleridir.
Ahmed i Dâî, Kaygusuz Abdal, Dede Korkut, Saz Şairleri, Atasözleri, Cem Sultan Divanı, Kanunî’ninMuhibbî Divanı, Kanunî’ye sunulan bir Tıp Kitabı, Zati’nin Şiirleri, Peçevî Tarihi.. 227 kaynaktan yalnız yüzde yirmisi Türkçe özgün eser. İşte size: ALTI YÜZ YILLIK OSMANLI UYGARLIĞI!..
Özellikle 15. y.y’dan başlayarak, Arap, Fars bir kitap yazıyor, Osmanlı aydını bu kitabı Türkçeye çeviriyor, yetmiyor, bir daha, bir başka aydın o kitabı çeviriyor. Bir sonraki çeviride, öncekine göre daha çok Arapça, Farsça söz kullanılıyor.. değil “yerdeş”, “gönenmek”, kılık, erdem, “ınak (dost)”, “oğlu” yerine bile Arapçası kullanılıyor: Mustafa bin Mehmet (Mehmet oğlu Mustafa), İlyas bin Resûl (Resûl oğlu İlyas)..gibi.
Kaşgarlı Mahmut Türklerin bu özgüvensiz yadseverliğini yansıtmak için sözlüğüne bir atasözünü yazmış: “EWİN BUZAGUSU ÖKÜZ BOLMAZ (evin buzağısı öküz olmaz)”! Kısaca Türk, evindeki “nesneyi, kimseyi” değerli görmez, değerlendirmez, gözü sürekli başkasına imrenmek, özenmek üzere olur!
II. Bayezit döneminin göz ardı edilmiş Türk, Türkçe yazan, söyleyen şairlerinden biri olan Edirneli Mesihi’den (1470 - 1512):
Mesihî: Gökden insen sana yer yok,
Yüri var gel, Arab’dan, yâ Acem’den.
Kaşgarlı Mahmut’un 1072 yılında bitirdiği ünlü sözlüğünde “yérdeş” sözünün yanına “Oğuzca” yazması ilk bakışta yalnız Oğuzlarda kullanılmış olabileceğini düşündürüyorsa da günümüzde bu sözün Oğuzlara uzak yerlerde de kullanılması Kaşgarlının bu konuda yanıldığını gösteriyor.
Aşağıdaki belgelerde görüleceği üzere “YERDEŞ” sözü OĞUZ - TÜRKMEN (Türkiye, Gagauz, Azerbaycan, Türkmen) alanından çok KUMAN - KIPÇAK (Kazan Tatar, Kazak, Kırgız.. Karaçay - Balkar) ile KARLUK - UYGUR (Çağdaş Uygur T.si, Özbek) lehçe öbeğinde kullanılmaktadır.