Panik atak aslında bir hastalık değil bir fiziki ve ruhsal belirtiler kümesidir. Panik atak göğüste sıkışma hissi, çarpıntı, nefes açlığı hissi, bayılacak gibi hissetme, ölüm korkusu, sıcaklık basması, terleme, titreme, üşüme, bulantı, karın bölgesinde anormal bir his, gerçeğe veya kendine yabancılaşma yani derealizasyon ve depersonelizasyon denilen belirtilerden birkaçının aynı anda yaşanması ve bu duruma yoğun korku hissinin eşlik etmesini tarif eden bir klinik tablodur. Panik atak sempatik sinir sisteminin yani adrenalin salgısını içeren sistemin spontan bir şekilde aktive olması sonrasında gelişir. Panik atak esnasında yaşanılan çarpıntı, nefes açlığı hissi, terleme, titreme, baş dönmesi, uyuşma gibi  fiziki belirtileri gerçekçi bir tehlike, tehdit, korku uyandıran durumlar karşısında  hepimiz yaşayabiliriz. Mesela bir köpek tarafından kovalandığımızda, bir patlama sesi ile irkildiğimizde, deprem anında v.b. Ancak bu durumlarda çoğumuzun zihninde ölüm korkusu, kalp krizi veya beyin kanaması geçirme veya boğulma gibi felaket senaryosu içeren düşünceler aktifleşmediği için saniyeler veya dakikalar içinde yaşanılan fiziki belirtiler yatışır. Bu sebeple panik atak yaşayan herkesin psikiyatrik bir hastalığı olduğundan bahsedilemez. Tıpkı öksürüğün yaşam içinde boğazı tahriş eden veya soluk yolunun herhangi bir sebep ile uyarılması sonucunda herkesin yaşayabileceği bir durum olmasının yanında bir akciğer hastalığının da başlıca semptomu olabilmesi gibi. Psikiyatrik bir hastalığı olmayan insanların da hayatında 2-3 kez panik atak geçirebilir.  Denilebilir ki panik atağı sorun kılan şey, atak esnasında yaşanılan fizik belirtilerden ziyade, yaşanılan durumu bir felaket veya kötü bir senaryo ile eşleştiren düşüncelerdir. 

 Dr. Akif Taşdemir, ''Panik atak esnasında kişi öylesine yoğun bir korku ve kaygı yaşar ki; o korkuyu tekrar yaşama korkusu panik atağı hastalığa çeviren temel etkendir. Yani panik ataklarla seyreden kaygı bozukluğu hastalıklarının, daha özelinde Panik Bozukluğu’nun bir nevi KORKUNUN KORKUSU’ndan köken aldığı ifade edilebilir. Panik atağı yaşayan kişi yaşadığı korkunun tekrar yaşanacağı endişesiyle sürekli diken üstü bir hal yaşar. Bu durum ''BEKLENTİ KAYGISI'' olarak adlandırılır.  Aslında panik atağı beklemek bir nevi panik atağı davet etmek gibidir. Panik atak yaşandıktan sonra durumu süreğenleştiren bir başka olumsuz durumsa panik atağın yaşandığı sırada eşlik eden koşullardan kaçınma davranışları gelişmesidir. Mesela asansörde yaşanılan bir panik atak sebebiyle asansöre binmek istememek, toplu taşıtta yaşanılmış bir panik atak sonrasında toplu taşıtlara binmekten kaçınmak gibi. Üçüncü olarak, panik atak yaşamaktan oldukça korkan kişiler panik ataktan kaçamayacakları düşüncesi ile atak esnasında yaşayacakları endişeyi azaltabilmek için yanlarında sürekli bir yakınlarını bulundurma, doktorun reçete ettiği ilacı devamlı bir şekilde çantalarında gezdirme gibi güvence arayışları içindedirler.  Beklenti kaygısı, kaçınma davranışları ve güvence arayışları birkaç saniye sürüp geçebilecek panik atağı aylara-yıllara yayabilir, tam bir “şuyuu vukuundan beter” durumu oluşturabilir. Hastalık da tam olarak budur. Atak yaşanmasa dahi atak ile yaşamak.''dedi.


 
Haber Merkezi