Maden Jeologları Derneği Başkanı Ahmet Şentürk, Söğüt’te bulunan altın rezervini katıldığı bir TV programında değerlendirdi. Bu rezervlerin ülke açısından çok değerli olduğuna değinen Şentürk, “Türkiye yılda ortalama 160 ton altın ithal ediyor. Bu tip madenlerimiz işletildikçe bu ithalat giderek azalacak. Aynı zamanda biz ithal ettiğimiz altını işleyip ihraç ediyoruz. Bu kaynaklarımızı işleyip ihraç ettikçe ülkemiz çok büyük bir katma değer kazanacak” dedi.

Maden Jeologları Derneği Başkanı Ahmet Şentürk, Söğüt’te keşfedilen altın rezervini ulusal bir TV kanalında yayınlanan programda değerlendirdi. Bu tür rezervlerin ülke ekonomisi açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Şentürk “Ülkemiz dünyanın en fazla altın ithal eden ülkeleri arasında hep ilk 3’e giren ülkelerden birisi. Dolayısıyla bizim altın ithalatındaki miktarımızı azaltacak burası üretime geçtiği zaman. Çok önemli bir kaynak bu anlamda. Ortalama 160 ton altın ithal ediyoruz 10-15 yıllık bir ortalama. Bunun sadece 40 tonunu geçtiğimiz yıl – ki bu da bir rekordu- 40 tona yakın bir kısmını Türkiye’den karşılamıştık. Aradaki açık bu tip madenlerimiz aranıp bulundukça gittikçe daha da azalacak. Bunun tabi altın söz konusu olduğundan dolayı doğrudan doğruya bir rezerv. Bizim rezervlerimizle ilgili bir şey ülke ekonomisindeki çarpanları çok büyük. Çünkü biz ithal etmiş olduğumuz altının belli bir kısmını işleyerek tekrar ihraç ediyoruz. Kendi ülkemizde çıkartıp, kendi ülkemizdeki mamulleri ihraç ettiğimiz işlenmiş altını ihraç ettiğimiz zaman ülkemize çok büyük bir katma değer kazandıracak. İkinci ama bence çok önemli bir boyutu daha var bence ekonomimize. Bizim ülkemizde halkımızın geleneksel tasarruf aracı altın. Yani bu ithal edilen altınların hemen hemen yarısı, burada tam net bizim elimizde istatistikler yok ama, bunlar düğünlerde, sünnetlerde takı olarak veriliyor. İnsanlarımız kıt kanaat bir şekilde tasarruf ettikleri paralarını, tasarruflarını altınla değerlendiriyorlar. Kara günler için, şu an onun da içinden geçiyoruz, covit gibi, şu an yaşadığımız dönemler gibi. Böyle bakıldığı zaman da yine çok kaba hesaplarla, çok net olmayan hesaplarla 3 bin ton ile 5 bin ton arasında, biliyorum aradaki makas çok büyük ama maalesef elimizde kesin rakamlar yok, böyle bir altın rezervinin de insanlarımızın yastık altı tabir edilen şekliyle ülkemizde var olduğunu biliyoruz. Bu tabi ki bizim için büyük bir güvence, büyük bir sigorta” dedi. Pandemi sürecinde altına olan ilginin daha da arttığını hatırlatan Şentürk, bu talep artışı nedeniyle, ithalatın 300 tona yaklaşacağını, bu durumda altından doğan cari açığın yükseleceğini de vurguladı.

ALTIN MADENCİLİĞİNDE GEÇ KALDIK
Bulunan rezervin, madencilik alanında da çok önemli olduğunun altını çizen Şentürk,, “Ben Maden Jeologları Derneği Başkanıyım. Söğüt bizim arayıp bulduğumuz, meslek olarak, bunlar önce aranması bulunması gereken şeyler. Yer kabuğunun altında gizli halde bulunan maden yatakları. Bunlar arayıp bulduğumuz madenlere bir tanesini daha ekledik. Bunun çok güzel bir öyküsü var. Cumhuriyet ilan edildikten hemen kısa bir süre sonra Atatürk’ün ilk kurduğu madencilik teşkilatı Altın Arama ve İşletme İdaresi. Bu kurulduktan 63 yıl sonra ancak biz Ovacık Bergama altın madenini keşfederek maden üretmeye başladık. Baya geciktik. Ama 2000’li yıllarda bu arayı baya kapattık. Yoğun arama yapıldı ülkemizde. Bu aramacılık sayesinde bugün 18 tane altın işletmemiz var. Bunlara bir yenisi daha Söğüt’te eklendi. İşin madencilik kısmı da kısaca bu şekilde. Şu anda işleyen 18 tane altın madenimiz var. İşletmeye hazır veyahut işletmeye çok yakın 10’a yakın projemiz de bulunuyor. Bunlardan bir tanesi Çanakkale’deki Kirazlı projemiz. Maalesef bir takım şeylerden dolayı duraksadı. Ama onlar da çok yakın bir zamanda işletmeye geçecekler. Bunun haricinde aramalar çok yoğun bir şekilde yapılıyor. Aramacılıkla ilgili şöyle bir durum var; Madencilikte bu maden aranan ruhsatlardan çok az bir kısmında maden keşfi yapılabiliyor. Bir istatistik var, 250 tane ruhsattan 1 tanesi ancak madene dönüşüyor. Bu ciddi anlamda yatırımcılar için sıkıntılı bir durum. Buraya yatırım yapan insanlar için. Dolayısıyla risk sermayesi açısından yatırımcı çekmekte güçlük çeken, özellikle ihtisas sahibi yatırımcıların yatırım yapacağı bir alan burası. Ama ülkemizde yeterince maden şirketimiz var. Bunlar yerli veya yabancı sermayeli Türk şirketleri. Hepsi Türk şirketleri kimisinin sermayesi yabancı olabiliyor. Veya yabancı yerli ortaklığı olabiliyor. Çok sayıda maden şirketimiz aktif bir şekilde çalışıyor. Geçenlerde, olumsuz bir habermiş gibi verildi ama, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğümüz de maden arama ruhsatları veriyor bu şirketlerimize. Bu şirketlerimiz de yoğun bir şekilde bunların üzerinde çalışıyorlar. Bunların arasında gerçekten çok umut vadeden maden projelerimiz var” diye konuştu.

Türkiye’nin maden çeşitliliği açısından jeolojik yapıları itibariyle önemli bir kuşakta bulunduğunu da vurgulayan Maden Jeologları Derneği Başkanı Ahmet Şentürk, “Bu kuşakta bulunduğundan dolayı potansiyelimiz çok fazla. Bunların şu ana kadar 18 tanesini işletmeye açmış durumdayız. Altın madenciliği açısından söylüyorum. Bir o kadar da yakın bir gelecekte işletmeye açılacağını gördüğümüz projelerimiz var. Onun da ötesinde arama faaliyetleri yürütülüyor. 1985 yılında bir mevzuata değişiklik yapıldı. Maden aramacılığı kamu faaliyeti olmaktan daha ziyade özel sektör tarafından gelir amaçlı faaliyet alanına dönüştü. Bu sayede biraz önce belirttiğim gibi çok yüksek bir risk unsuru olan bu maden aramacılığında kamu kaynaklarının kullanılmasında imtina etti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ki bütün dünyadaki devletler de bu şekilde. Çünkü çok riskli bir alanda kamu kaynaklarını sarf etmek istemiyor devletler. Özel sektör bu işin içerisine girdi. İşin içerisine girerken dünyadaki en uygulamalar da ülkemize geldi. Bunlar daha çok yabancı sermayeli Türk şirketleri tarafından onların yapmış olduğu performansla ülkemize getirildi. Hem onlar geldiler, gelir amaçlı olarak maden aramacılığını bizlere öğrettiler. Bir çok keşifte bulundular. Bugün bulunan işletilen pek çok madenin arkasında bu yabancı sermayeli Türk şirketleri var. Bunlar hem madenleri buldular hem de bir yandan bundan daha önemli olanı çok önemli bir insan kaynağının oluşmasına vesile oldular. Şu anda bizim derneğimizin 450 üyesi var. Bunların hepsi için dünyanın en iyi uygulamalarını gerçekleştirebilecek nitelikte meslektaşlarım olduğunu söyleyebilirim. Bundan da çok büyük mutluluk duyuyorum” dedi.

Maden arama çalışmaları ve siyanür kullanımı üzerine tepkilere de değinen Şentürk, şunları söyledi; “Son zamanlarda yine bu maden aramacılığıyla ilgili kara propaganda da demeyeceğim ama tepkiler oluşmaya başladı. Bunu bizim meslektaşlarımız hak etmiyor. Çok meşakkatli bir iş yapılıyor. Bir ifade var, ülkemizde kullanılıyor maalesef. ‘Siyanürle maden aranıyor’ Bunlar 10 yıldır, belki daha fazladır  ülkemizde söylenen bir şey. Artık bundan vazgeçelim. Çünkü böyle bir şey yok. Bu bir bilgi kirliliği. Ülkemizin yaşadığı bilgi kirliliği. Ben bunu birinci elden, Maden Jeologları Derneği adına bütün toplumumuza ilan ediyorum. Kesinlikle maden aramalarında siyanür kullanılmaz. Siyanür, madenler bulunduktan sonra çok izole edilmiş yatay ve dikey izolasyonu sağlanmış, çevreyle alıcı ortamla tamamen ilişkisi kesilmiş, çevreyle barışık işletmelerde çok kontrollü olarak madenin ayrıştırılmasında kullanılır.” Şentürk, gelişen madenciliğin, çevresel değerlerin korunduğu yaşanılabilir bir çevreyi önceleyen işletmeler kurulmasını zorunlu kıldığını, projelerin kurulum aşamasında biyoçeşitlilik ve çevre koruma planlarının yapıldığını, işletme sonrasında da kapama ve doğaya yeniden kazandırma çalışmalarının titizlikle yürütüldüğünü vurguladı.


Kaynak: İHA