Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener, Türkiye’nin sağlık sistemini koronavirüs ile mücadelede başarısına ilişkin açıklamalarda bulunarak, “Sağlık Sistemleri; ilaç bulmaya - satmaya öncelikli olduğu, koruyucu sağlık hizmetleri yetersizliği ve daha önemlisi sağlık/tedaviye eşit ulaşım şartları olmadığı için hasta yönetimi sorunları ile ölüm oranları yüksek oldu. Liderlik ve organizasyon becerisi eksikliği eklenmesi de üstüne tuz- biber oldu. Türkiye sağlık alanında öncü ülke olmaya en ciddi adaydır” dedi.

Koronavirüs ile mücadelede normalleşme sürecinin başladığı bu dönemlerde vaka sayısı binli rakamların altına indi. Hastalık nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı da oldukça düştü. ÇOMÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener, Türkiye’nin koronavirüs ile mücadelede başarısının nasıl gerçekleştiğine ilişkin açıklamalarda bulundu.
 
ÇOMÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener, Türkiye’nin korona salgınındaki başarısının sırrına ilişkin açıklamalarda bulunarak, “Sağlık bakanlığının ve kanun koyucuların liderlik ve organizasyon becerisi yanında sahada da buna tam uyum görülmesi...buda sisteme duyulan güven ile sağlanıyor. Sağlık sistemine yıllardır yapılan yatırım ve bu hizmetin yaygın-eşit-ulaşılabilir olması. Bilim kurulunun hızla karar verebilen, alan deneyimi olan ve bizzat sahada olan kişilerden oluşmuş olması. Sağlık personelinin yıllardır özverili çalışmaya alışkın olması da bir antrenmanlı ekip oluşturdu. Halk Sağlığı sisteminin oturmuş ve deneyimli olması da bir diğer faktördü. Peki diğer ülkeler de neden bu başarı sağlanamadı? Örneğin hala maske uygulamasını tartışan bazı ülkeler var. Türkiye’de bu tartışma çok kısa sürdü. Verilebilecek mevcut ilaçlar ve rehber oluşturmakta gecikme hepsi randomize kontrollü çalışma- yarar/ zarar çalışmalarına takıldı. Durumun acil ve özel olduğunu yeni anlıyorlar. Sağlık Sistemleri; ilaç bulmaya - satmaya öncelikli olduğu, koruyucu sağlık hizmetleri yetersizliği ve daha önemlisi sağlık/tedaviye eşit ulaşım şartları olmadığı için hasta yönetimi sorunları ile ölüm oranları yüksek oldu. Liderlik ve organizasyon becerisi eksikliği eklenmesi de üstüne tuz- biber oldu. Türkiye sağlık alanında öncü ülke olmaya en ciddi adaydır. Yakın zamanda ispatladı solunum cihazında olduğu gibi. Türkiye sağlık sistemi-Hekimler -Sağlık çalışanları test edildi ve bu sınavı başarı ile verdi” şeklinde konuştu.
 
TÜM ÜLKELER KENDİ VİRÜS TİPİNE ÖZEL BU TİP TESTLER İÇİN ÇALIŞIYOR
Koronavirüs testlerine ilişkin açıklamalarda bulunan Şener, “PCR ( sürüntü) testi ile toplumsal yada örneklem ile tarama uygun değildir. O anda ki sonucu gösterir. Tek test negatifliği ile hastayı taburcu etmediğimizi unutmayalım. Gereksiz güven sağlayıp korunma önlemlerini gevşetebilir. Hızlı antikor testleri de uyumsuz sonuçlar nedeniyle tarama için uygun görünmüyor- güvenilirlik düşük. ELISA ile Antikor testi daha güvenilir. Bağışık kişiyi tespit etmek- hem plazma bağışçısı kazanımını arttıracak, hem de toplumsal bağışıklığın olduğu yer/ bölgede güvenli alan tespitini kolaylaştıracaktır. Şöyle ki antikor pozitif kişi virüsü alsa bile yayılıma katkısı olmayacak...antikor blokajı ile toplumsal koruma yapacaktır. Eğer sağlık personeli ise ön safta çalışmasına yönelik planlama yapılacaktır...diğer yandan da gelecek/ olası dalgalar için bir hasta tahmini ve hazırlık yapılacaktır. Virüsü yayma ihtimali olan hasta için hızlı antijen testine ihtiyacımız var. Bunun ile kişiyi sınırda, hava alanında, okulda vb her yerde yakalayabilirsiniz. Tüm ülkeler kendi virüs tipine özel bu tip testler için çalışıyor. Geliştiren de var; Belçika gibi” şeklinde konuştu.

HERHANGİ BİR AŞI VEYA MUCİZE İLAÇTAN DAHA FAZLASINI BAŞARACAKTIR
Yeni normal hakkında bilgi veren Şener, “Yeni normal seçenekleri; Sadece 15 genomu olan bir virüsün dünyayı bu kadar değiştirmesi mümkün mü? Kimse bu salgının 6 yıl yada 60 yıl iz bırakacağını söyleyemez ama değişimler var. Mesela Öğrenme hızı çok değişti; ortalama bir çalışmanın 17 yıl sistemde ilgi çektiğini biliriz. Bu dönemde süre haftalara indi.  Standartların değeri ortaya çıktı. Klinik yaklaşımlar veya klinik özerklik artık pek mümkün değil gibi çünkü sonuçları kötü. Sağlık alanında iş gücünün korunmasının önemi ortaya çıktı. Fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklı bir iş gücü olmadan, mükemmel sağlık hizmeti mümkün değildir. Sanal sağlık hizmeti neden olmasın? TELETIP ilk başta Hipokrat’tan beri yüz yüze hasta gören hekimlere çok tuhaf geldi ama bunun mümkün ve gerekli olduğunu gördük. Salgın, Halk Sağlığı anlamında tehditlerine hazırlığın zayıf olduğunu gösterdi...(ABD için) Sağlık alanında eşitsizliği bize gösterdi; Chicago’da nüfusun  yüzde 30’u Afro- Amerikalı ama ölümlerin yüzde 68’ini oluşturuyor. Wisconsin’de nüfusun yüzde 6’sı Afro- Amerikalı ama ölümlerin yüzde 50’sini oluşturuyorlar. ABD ve küresel olarak en önemli sorun; artık sağlam- cömert -adaletli bir sosyal güvenlik sistemi gereklidir. Bu insan sağlığı ve refahı için şimdiye kadar yapılabilecek herhangi bir aşı veya mucize ilaçtan daha fazlasını başaracaktır. Sağlık hizmetini alanlarda- sıradan vatandaşta bilinçlenme gerçekleşmeden; şüphe hep olacaktır ve buda belirlenen önlemlere uyumu azaltmaktadır. Her şeyden de önemlisi ABD’de sağlık alanında refah ve erişim fırsatlarının adil ve eşit bir şekilde yeniden dağıtılmasının zamanı değil midir? Bu virüs ve sıradakiler buna bir yanıt bekliyor? Sağlık sisteminin sağlamlığı test edildi, onaylandı” dedi.

PİKNİK ALANLARI-SAHİL VE PLAJLAR İÇİN DÜZENLEME YAPMAK LAZIM
Normalleşme sürecinde dikkat edilmesi gerekenleri yineleyen Şener, “Maske bir bariyerdir, geçirgenliğinde bu kadar takıntıya gerek yok. Geçirgenlik-FFP3 (N99) veya FFP2 (N95) olup olmaması sadece sağlık personelinin 1 metreden  yakın işlem yapacağı zaman önerilir. Yani normalde hastanede bile hastaya yakın işlem yapmıyorsak cerrahi maske takıyoruz. Nano maske/ bez maske- tek dezavantajı burun bandı olmaması. Yıkanabilmesi avantaj. Cerrahi maske- burun bandı var, tek kullanımlık- ıslandığı anda değişmeli- kolonya vs ile dezenfekte olmaz...yıkanmaz. Sosyal mesafe/ fiziksel mesafe durağan durumda 1.5-2metredir, hareket anında 3m’de tutmakta yarar var. Açık alanlar güvenilir. Bence park, bahçe, sahil gezilebilir olmalı. Çünkü hareketsiz kalmanın başka sağlık sorunlarına da sebep olduğunu unutmayalım. Piknik alanları-Sahil ve plajlar için düzenleme yapmak lazım. Mesafe 1.5-2 metre olmalı. Yapılamadığı yerde perde gibi bariyer. Güneşlenmek iyidir, D vitamini. Bir süreliğine kır düğünü modası olacak gibi. Bunlara uyum sağladığımız sürece sağlıklı ve kovid-19’suz günler çok yakın”

TÜM DÜNYADA BU PANDEMİNİN KONTROL ALTINA ALMANIN YOLU ARANIYOR
Doç. Dr. Alper Şener, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer veridi: “Meşhur İspanyol gribi ( H1 N1); 2 yıl sürdü ve 3 dalga halinde görüldü. Toplam 500 milyon kişi enfekte oldu, 50-100milyon ölüm görüldü ve 100 yıldır hala aramızda. Aslında gözden kaçan bir şey belki ama etkisinin kaybolmasında ve uzun süre sessiz kalmasında ( 2000’li yıllara kadar) 1957 H2N2’nin ortaya çıkmasının büyük etkisi olabilir. Salgınların bitmesi için aslında toplumun çoğunun enfekte olarak veya bir aşı bağışıklık kazanması gerekiyor. Basit bir hesap ile bu 2.5-5 milyar insan demektir. Aşı için ise adaylar arasında rüştünü ispatlamış bir aday hala yok. Salgını ilk dalgasında enfekte birey sayısı fazla olanların İtalya ve İspanya gibi sonraki dalgaları daha az hasta sayısı ile atlatmaları çok olasıdır .Bunları ABD ve Rusya izleyecektir.  Virüs tarafı ise çok daha karışıktır. Hala enfektif dozunu bilmediğimiz, doğal şartlar dışında nasıl davrandığını tartıştığımız bir virüs bu.  Korona ailesinin aslında 7 tipi insanda enfeksiyon yapıyor; bunlardan 4’ü çok yaygın görülür ve nerdeyse kışın gördüğünüz soğuk algınlıklarının yüzde 30’undan sorumludur. Kulağa hoş geliyor ama o zaman en azından bazılarımız buna bağışık olmamalı mı? İşte anahtar cevap orda.  Türkiye gibi ülkelerde ölüm sayısının az olması ve daha hafif olgular ( entübe hasta sayısı azlığı) çapraz bağışık korunmadan kaynaklanıyor olabilir. Virüsün mutasyon ( değişim) potansiyeli çok yüksek gibi duruyor. Bu her zaman kötüye yorumlanmamalı. SARS’ın( diğer bir korona virüsü) birden ortadan kaybolmasını bu mutasyonlar sağladı. Diğer taraftan da bu mutasyon kapasitesi aşı geliştirmeyi zorlaştırıyor.  Bir diğer zorluk ise tekrarlayan Covid 19 enfeksiyonları( pozitif) sebebi bu olabilir. Çocukluk yaş grubunun bu enfeksiyonu hafif atlatması bir avantaj. Okullar açıldığında enfeksiyon zincirini kıracak kadar çok kişinin bağışıklık kazanması çok olası görünüyor. Yani bir kısır döngü var aslında salgının bitmesi de çok kişinin hastalığı geçirerek bağışıklık kazanmasına bağlı yada virüsün mutasyon ile zayıflamasına. Tüm dünyada bu pandeminin kontrol altına almanın yolu aranıyor. Şimdilik yüzde 50 bilimsel, yüzde 50 sosyal ve politik etkenler bunun doğru şekilde bitiş yolunu belirleyecek gibi duruyor”
 
PERGEL İSTEDİĞİMİZ ORANDA GENİŞLİYOR AMA ÇOK HIZLI BİR DÜZELME VAR
Test sayıları aynı kalmasına rağmen yeni  vaka sayısında hızlı bir düşüş meydana geldiğini söyleyen Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener,”Hızlı bir düşüş meydana geldi. İyileşen hasta sayımızda çok hızlı bir şekilde artıyor. Bu rakamsal olarak bizi çok aldatmasın.  Pergel istediğimiz oranda genişliyor ama çok hızlı bir düzelme var. Bu hızlı düzelmeler  her zaman iyi bir sonuç doğurmayabilir. Çünkü iyi düzelmelere de insanlar kanabiliyor. ‘Her şey yolunda gidiyor’ diye düşünerek, o psikolojide hareket ederek tekrar dışarıya çıkıyorlar. Bu durumdan endişe ediyorum. Normalde beklediğimiz şey şudur; 3 ile 7 günlük dalgalanmaları minimumda tutup, çünkü bu hastaların entübasyon dönemi 14 gün. 14 günden önce bu kadar hızlı vaka sayısında düşme, iyileşen sayısında artış beklemiyoruz.  O yüzden bu da yalancı iyilik hali olabilir. Rakamları çok konsantre olmadan genel olarak değerlendirmek lazım. Yani 3 günlük düzelmeler bizim için önemli,  güzel sonuçlar ama 1 hafta, 10 günlük düzelmeler  bizim için daha değerli. Bu 3 günlük düzelmelere yada dalgalanmalardaki bozulmalara, hızlı iyileşmelere çok kanmamak lazım. Bu yalancı bahar havası olmasın” diye konuştu. 

HER ŞEY BİTMİŞ GİBİ ALGILAMAYALIM
Şener, sokağa çıkma yasağının etkisini görüldüğünü söyleyerek, “Ben yinede temkinli olmaktan yanayım. Bu kadar hızlı düzelme pek beklenen bir şey değil. Bu geçici dalgalanmalar zaten beklenen bir şey. Bu periyottan sonrada olgu sayılarında yeniden artış meydana gelir. İyileşen sayısında düşme, olgu sayısında  yeniden artma gibi ikinci dalgalanma olabilir. Bunu hazırlıklı olalım. Hazırlıklı olmakla kastettiğimiz şey; mümkün olduğunca tedbiri elden bırakmayalım, yasaklara uyalım, sosyal mesafeye dikkat edelim, maske uygulaması, el  hijyenine dikkat edelim. Her şey bitmiş gibi algılamayalım. Rakamlardaki dalgalanmalar güzel. Bu tip salgınlarda bizim beklediğimiz kademeli iniş. Kademeli bir iniş olmadı. Hafta sonu yapılan sokağa çıkma yasaklarını şuanda meyvesini topluyorum. Hızlı bir düzelme meydana geldi. Bu hızlı düzelme kimseyi yanıltmasın” ifadelerini kullandı.

İYİLEŞME PERİYODUNU SEKTEYE UĞRATACAK DAVRANIŞLARDA BULUNMAYALIM
Bayram sonrası veya bayram öncesi periyotta normalleşme sürecinin  Sağlık Bakanlığı tarafından planlandığını söyleyen Şener, “Sosyal mesafe kaybolup, insanlar maske uygulamasına uymayıp, kalabalık ortamlarda bulununca Mayıs’ın 10’undan sonra bir dalgalanma olacaktır. Olgu sayısında yeniden bir sıçrama olacaktır. Bu da normalleşme  sürecini geçiştirecektir. Bizim korkumuz o. Şuanda her şey yolunda giderken, kademeli olarak iyileşme devam ederken, olgu sayılarımızda azalma varken iyileşme periyodunu sekteye uğratacak davranışlarda bulunmayalım. Gece 12’de sokağa çıkma yasağı biter bitmez sokağa  çıkanları gördük. Bu ciddi anlamda problem.  Dikkat etmek lazım. Bu normalleşme sürecini geciktirecek” şeklinde konuştu.

ENTÜBE HASTA SAYIMIZ BEKLENEN RAKAMLARIN ÇOK ALTINDA
Yoğum bakımdaki hasta sayısının beklenen rakamlarda olduğunu söyleyen Alper Şener, “Beklenen rakamların altında yada üstünde değil. Ama entübe hasta sayımız beklenen rakamların çok altında. Bu hastane şartları içerisinde kritik hasta bakımını iyi yapıyoruz demek oluyor.  Kritik hasta bakımıyla hastalarının entübe sürecinin iyi yönetildiğini biliyoruz. Hastaların mekanik ventilatöre, solunum cihazına olabildiğince geç bağlandığını, geç bağlanmasıyla birlikte bu süreçten ayrılma periyodunun hızlı olduğunu görüyoruz. Biz sahada şunu da yaşıyoruz. Diğer ülkelere göre kıyasladığımızda iyileşen hastalarımızın çok büyük bir grubu normal servisten çıkan hastaların yanında yoğun bakımdan çıkan hasta sayımızda ciddi kalabalık bir sayı. Bu bizim için sağlık sisteminin salgınla olan mücadelede özellikle yoğun bakım yönetiminin iyi olduğu  ve başarılı olduğunu gösteriyor” dedi.

HİÇBİR BULGUSU OLMAYAN HASTA GRUBU VİRÜSÜ, BOĞAZLARINDA BULUNARAK YAYGINLAŞTIRABİLİYOR
Doç. Dr. Alper Şener test  rakamlarının önemine vurgu yaparak, “Ne kadar çok test yaparsanız o kadar fazla kişiyi yakalamış, o kadar fazla kişiye de hastaneye gitmeden bu tanıyı koymuş oluyorsunuz. Çünkü biz şunu biliyoruz ki; hastaneye herhangi bir şikayet için başvuranların dışında da hiçbir bulgusu olmayan hasta grubu virüsü, boğazlarında bulunarak yaygınlaştırabiliyorlar. Bu filyasyonun sahadaki uygulaması. Filyasyonda  herhangi bir hastaya tanı kondu. Tanı konduğu anda o hastanın etrafındaki geçmişe yönelik temasta bulunduğu kişiler taranıyor, gerekirse boğaz testi yapılıyor. Bu yapılan testlerle birlikte hastalık oluşmadan tespit ediliyor. Hastalık oluşmanın dışında boğazında  virüs olup da bunu mümkün olabildiğince kişilere yaymadan önce sahada yakalanıyor” diye konuştu.

MASKE HER ZAMAN TEMASI ENGELLEYECEKTİR
Süper bulaştırıcı kavramına değini Şener, “Süper bulaştırıcı dediğimi kavram bilimsel literatür içinde çok iyi tanımlanmış bir kavram değil.  Bunun beraberinde şunu biliyoruz ki;  özellikle 20 yaşında altındaki  yada 20 ile 40 yaşındaki grupta boğazında bu virüs varken hiçbir bulgu olmayabiliyor. Boğazda yanma, batma,  herhangi bir ateş, solunum sıkıntısı olmuyor. Bu hasta grubu bulaştırıcı grup. Bu grubu yakalamak filyasyonla mümkün oluyor. Çünkü bu hasta grubunun yüzde 80’lik kısmı hastaneye gitmiyor. Hastaneye gitmediği için bu virüsü farkına varmadan etrafına yayıyorlar. Bu riski yönetme anlamında en önemlisi maske iğle dolaşmak. Çünkü maske her zaman teması engelleyecektir. Solunum izolasyonu dediğimiz kavramın üstünde durmak, sosyal mesafeyi korumak gerekiyor. Siz kendiniz farkında olmadan hasta olabilirsiniz veya virüs boğazınızda olabilir. Bunu bulaştırıcılığını yaygınlığını kesmek bizim elimizde” dedi.

BEN YAZ DÖNEMİNİN SIKINTILI OLACAĞINI DÜŞÜNMEYENLERDENİM
Normalleşme sürecine değinen Şener, “Şuanda ne kadar uygun bir şekilde bu şartlara erken bir şekilde adapte olursak, maske, sosyal mesafe, el hijyeni ne kadar erken adapte olursak o kadar rahat bir yaz geçireceğiz. Ben yaz döneminin sıkıntılı olacağını düşünmeyenlerdenim. Bir diğer grupta var bu hastalığın yaz döneminde yaygın görüleceğini düşünüyor. Ben açıkçası yaz döneminde Türkiye’nin Kovid-19 vakalarının olgu sayısının ciddi oranda azalacağını, çünkü bu virüsün hem sıcaklıktan hem de nem oranında ciddi oranda etkilenen bir virüs olduğunu düşünenlerdenim. Yaz döneminde normalleşme anlamında kalabalık yerlerde, eğlence mekanlarında rahatlıkla eğlenebileceğiz anlamına gelmiyor. Yine yaz döneminde kalabalık plajlarda hiçbir el hijyeni uygulamadan, sosyal mesafeye dikkat etmeden iç içe olabileceğiz demek değil. Bu yaz döneminin gerçek bir normalleşme  süreci olabileceğini düşünmememiz lazım. Bu normalleşme süreci önlemlerin gevşemesi ama önlemlerin yine devam ettirmek zorundayız. Çünkü bundan sonraki periyotta ikinci dalga dediğimiz Kasım ayında dünyanın beklediği, Türkiye’de de olabilecek olan dalga hazırlık  yapmamız lazım. Virüs yükümüzü azaltmamız lazım. Çünkü  yaz döneminde dolaşan virüs yükünü ne kadar az tutarsak, ne kadar az virüs aramızda dolaşırsa kış ayında da o kadar az olgu ile karşılaşacağız” diye konuştu

Damla Şener Okdaş