Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener,  normalleşme sürecinde açıklamalarına devam ederek,  “Virüsü yayma ihtimali olan hasta için hızlı antijen testine ihtiyacımız var. Bunun ile kişiyi sınırda, hava alanında, okulda vb her yerde yakalayabilirsiniz. Tüm ülkeler kendi virüs tipine özel bu tip testler için çalışıyor. Geliştiren de var; Belçika gibi” dedi.
 
Koronavirüs ile mücadelede normalleşme süreci kademeli olarak başladı. Normalleşme sürecinde tedbirlerin uygulanması oldukça önemli. Uzmanlar ikinci dalganın gelebileceği konusunda uyarılarda bulunarak,  rehavete kapılmamamız konusunda uyarılarda bulunuyor. ÇOMÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Şener ise sosyal medya üzerinden koronavirüs ile ilgili bilgilendirici açıklamalarına devam ediyor. Son açıklamasında koronavirüs testlerini ele alarak, “PCR ( sürüntü) testi ile toplumsal yada örneklem ile tarama uygun değildir. O anda ki sonucu gösterir. Tek test negatifliği ile hastayı taburcu etmediğimizi unutmayalım. Gereksiz güven sağlayıp korunma önlemlerini gevşetebilir. Hızlı antikor testleri de uyumsuz sonuçlar nedeniyle tarama için uygun görünmüyor- güvenilirlik düşük. ELISA ile Antikor testi daha güvenilir. Bağışık kişiyi tespit etmek- hem plazma bağışçısı kazanımını arttıracak, hem de toplumsal bağışıklığın olduğu yer/ bölgede güvenli alan tespitini kolaylaştıracaktır. Şöyle ki antikor pozitif kişi virüsü alsa bile yayılıma katkısı olmayacak...antikor blokajı ile toplumsal koruma yapacaktır. Eğer sağlık personeli ise ön safta çalışmasına yönelik planlama yapılacaktır...diğer yandan da gelecek/ olası dalgalar için bir hasta tahmini ve hazırlık yapılacaktır. Virüsü yayma ihtimali olan hasta için hızlı antijen testine ihtiyacımız var. Bunun ile kişiyi sınırda, hava alanında, okulda vb her yerde yakalayabilirsiniz. Tüm ülkeler kendi virüs tipine özel bu tip testler için çalışıyor. Geliştiren de var; Belçika gibi” ifadelerini kullandı.

TÜM DÜNYADA BU PANDEMİNİN KONTROL ALTINA ALMANIN YOLU ARANIYOR
Doç. Dr. Alper Şener, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer veridi: “Meşhur İspanyol gribi ( H1 N1); 2 yıl sürdü ve 3 dalga halinde görüldü. Toplam 500 milyon kişi enfekte oldu, 50-100milyon ölüm görüldü ve 100 yıldır hala aramızda. Aslında gözden kaçan bir şey belki ama etkisinin kaybolmasında ve uzun süre sessiz kalmasında ( 2000’li yıllara kadar) 1957 H2N2’nin ortaya çıkmasının büyük etkisi olabilir. Salgınların bitmesi için aslında toplumun çoğunun enfekte olarak veya bir aşı bağışıklık kazanması gerekiyor. Basit bir hesap ile bu 2.5-5 milyar insan demektir. Aşı için ise adaylar arasında rüştünü ispatlamış bir aday hala yok. Salgını ilk dalgasında enfekte birey sayısı fazla olanların İtalya ve İspanya gibi sonraki dalgaları daha az hasta sayısı ile atlatmaları çok olasıdır .Bunları ABD ve Rusya izleyecektir.  Virüs tarafı ise çok daha karışıktır. Hala enfektif dozunu bilmediğimiz, doğal şartlar dışında nasıl davrandığını tartıştığımız bir virüs bu.  Korona ailesinin aslında 7 tipi insanda enfeksiyon yapıyor; bunlardan 4’ü çok yaygın görülür ve nerdeyse kışın gördüğünüz soğuk algınlıklarının yüzde 30’undan sorumludur. Kulağa hoş geliyor ama o zaman en azından bazılarımız buna bağışık olmamalı mı? İşte anahtar cevap orda.  Türkiye gibi ülkelerde ölüm sayısının az olması ve daha hafif olgular ( entübe hasta sayısı azlığı) çapraz bağışık korunmadan kaynaklanıyor olabilir. Virüsün mutasyon ( değişim) potansiyeli çok yüksek gibi duruyor. Bu her zaman kötüye yorumlanmamalı. SARS’ın( diğer bir korona virüsü) birden ortadan kaybolmasını bu mutasyonlar sağladı. Diğer taraftan da bu mutasyon kapasitesi aşı geliştirmeyi zorlaştırıyor.  Bir diğer zorluk ise tekrarlayan Covid 19 enfeksiyonları( pozitif) sebebi bu olabilir. Çocukluk yaş grubunun bu enfeksiyonu hafif atlatması bir avantaj. Okullar açıldığında enfeksiyon zincirini kıracak kadar çok kişinin bağışıklık kazanması çok olası görünüyor. Yani bir kısır döngü var aslında salgının bitmesi de çok kişinin hastalığı geçirerek bağışıklık kazanmasına bağlı yada virüsün mutasyon ile zayıflamasına. Tüm dünyada bu pandeminin kontrol altına almanın yolu aranıyor. Şimdilik yüzde 50 bilimsel, yüzde 50 sosyal ve politik etkenler bunun doğru şekilde bitiş yolunu belirleyecek gibi duruyor”

AVRUPA’NIN BAZI ÜLKELERİNDE COVİD 19 SONRASI BU HASTALIKTA ARTIŞ VAR
Daha sonra Kawasaki Hastalığı hakkında bilgi veren Şener, “ Orta boy damar tutulumu var...en kötü seyir; koroner tutulum(%20) Çocuklarda sık- 5 yaş altında. 5 günden uzun süren ateş (yanıtsız)+(şunlardan 4’ü var ise)...iki taraflı konjonktival kanlanma artışı-Servikal LAP-Ağız içi değişiklik-El/ ayak değişikliği (eritem/çatlama)-kızamık benzeri gövde de belirgin döküntü. Aslında Asya ülkelerinde sıktır. Türkiye gibi ülkeler için yılda 30 olgu olduğu sanılıyor. Genetik yatkınlıkta bilinen bir durum. Hastalık mevsimlik değişim gösterir. Çünkü bazı viral hastalıklar ile direkt ilişkisi vardır mesela korona. Avrupa’nın bazı ülkelerinde Covid 19 sonrası bu hastalıkta artış var mesela- Hollanda, İngiltere. Artış görme ihtimalimiz olabilir. Yedi yaş altı riskli. Normalleşmede dikkate almak gerekir” diye konuştu.

SALGIN SÖNÜMLENMEYE BAŞLADI
Koronavirüs sürecinin iyiye gitmesine ilişkin açıklamalarda bulunan Şener, “Salgının başından beri gördüğümüz ve tanı koyduğumuz hasta sayısı azaldı azalmaya devam ediyor. Hastalar artık daha hafif klinik tablo ile geliyor. Oksijen desteği ihtiyacı olanlar az. Yaygın akciğer tutulumu daha nadir ve daha az yaygın.  Salgın sönümlenmeye başladı. Virüs yükü azalmış olmalı ki daha hafif vakalar ile karşılaşıyoruz. Virüs tahminimizden hızlı patojeniteyi kayıp etme yönünde mutasyon geçiriyor yada toplum bağışıklığı kazanılması hızlı oldu. Bir diğer görüş virüs aslında Mart’tan önce giriş yaptı” ifadelerini kullandı.

İYİLEŞME PERİYODUNU SEKTEYE UĞRATACAK DAVRANIŞLARDA BULUNMAYALIM
Bayram sonrası veya bayram öncesi periyotta normalleşme sürecinin  Sağlık Bakanlığı tarafından planlandığını söyleyen Şener, “Sosyal mesafe kaybolup, insanlar maske uygulamasına uymayıp, kalabalık ortamlarda bulununca Mayıs’ın 10’undan sonra bir dalgalanma olacaktır. Olgu sayısında yeniden bir sıçrama olacaktır. Bu da normalleşme  sürecini geçiştirecektir. Bizim korkumuz o. Şuanda her şey yolunda giderken, kademeli olarak iyileşme devam ederken, olgu sayılarımızda azalma varken iyileşme periyodunu sekteye uğratacak davranışlarda bulunmayalım. Gece 12’de sokağa çıkma yasağı biter bitmez sokağa  çıkanları gördük. Bu ciddi anlamda problem.  Dikkat etmek lazım. Bu normalleşme sürecini geciktirecek” şeklinde konuştu.

ENTÜBE HASTA SAYIMIZ BEKLENEN RAKAMLARIN ÇOK ALTINDA
Yoğum bakımdaki hasta sayısının beklenen rakamlarda olduğunu söyleyen Alper Şener, “Beklenen rakamların altında yada üstünde değil. Ama entübe hasta sayımız beklenen rakamların çok altında. Bu hastane şartları içerisinde kritik hasta bakımını iyi yapıyoruz demek oluyor.  Kritik hasta bakımıyla hastalarının entübe sürecinin iyi yönetildiğini biliyoruz. Hastaların mekanik ventilatöre, solunum cihazına olabildiğince geç bağlandığını, geç bağlanmasıyla birlikte bu süreçten ayrılma periyodunun hızlı olduğunu görüyoruz. Biz sahada şunu da yaşıyoruz. Diğer ülkelere göre kıyasladığımızda iyileşen hastalarımızın çok büyük bir grubu normal servisten çıkan hastaların yanında yoğun bakımdan çıkan hasta sayımızda ciddi kalabalık bir sayı. Bu bizim için sağlık sisteminin salgınla olan mücadelede özellikle yoğun bakım yönetiminin iyi olduğu  ve başarılı olduğunu gösteriyor” dedi.

HİÇBİR BULGUSU OLMAYAN HASTA GRUBU VİRÜSÜ, BOĞAZLARINDA BULUNARAK YAYGINLAŞTIRABİLİYOR
Doç. Dr. Alper Şener test  rakamlarının önemine vurgu yaparak, “Ne kadar çok test yaparsanız o kadar fazla kişiyi yakalamış, o kadar fazla kişiye de hastaneye gitmeden bu tanıyı koymuş oluyorsunuz. Çünkü biz şunu biliyoruz ki; hastaneye herhangi bir şikayet için başvuranların dışında da hiçbir bulgusu olmayan hasta grubu virüsü, boğazlarında bulunarak yaygınlaştırabiliyorlar. Bu filyasyonun sahadaki uygulaması. Filyasyonda  herhangi bir hastaya tanı kondu. Tanı konduğu anda o hastanın etrafındaki geçmişe yönelik temasta bulunduğu kişiler taranıyor, gerekirse boğaz testi yapılıyor. Bu yapılan testlerle birlikte hastalık oluşmadan tespit ediliyor. Hastalık oluşmanın dışında boğazında  virüs olup da bunu mümkün olabildiğince kişilere yaymadan önce sahada yakalanıyor” diye konuştu.

MASKE HER ZAMAN TEMASI ENGELLEYECEKTİR
Süper bulaştırıcı kavramına değini Şener, “Süper bulaştırıcı dediğimi kavram bilimsel literatür içinde çok iyi tanımlanmış bir kavram değil.  Bunun beraberinde şunu biliyoruz ki;  özellikle 20 yaşında altındaki  yada 20 ile 40 yaşındaki grupta boğazında bu virüs varken hiçbir bulgu olmayabiliyor. Boğazda yanma, batma,  herhangi bir ateş, solunum sıkıntısı olmuyor. Bu hasta grubu bulaştırıcı grup. Bu grubu yakalamak filyasyonla mümkün oluyor. Çünkü bu hasta grubunun yüzde 80’lik kısmı hastaneye gitmiyor. Hastaneye gitmediği için bu virüsü farkına varmadan etrafına yayıyorlar. Bu riski yönetme anlamında en önemlisi maske iğle dolaşmak. Çünkü maske her zaman teması engelleyecektir. Solunum izolasyonu dediğimiz kavramın üstünde durmak, sosyal mesafeyi korumak gerekiyor. Siz kendiniz farkında olmadan hasta olabilirsiniz veya virüs boğazınızda olabilir. Bunu bulaştırıcılığını yaygınlığını kesmek bizim elimizde” dedi.

BEN YAZ DÖNEMİNİN SIKINTILI OLACAĞINI DÜŞÜNMEYENLERDENİM
Normalleşme sürecine değinen Şener, “Şuanda ne kadar uygun bir şekilde bu şartlara erken bir şekilde adapte olursak, maske, sosyal mesafe, el hijyeni ne kadar erken adapte olursak o kadar rahat bir yaz geçireceğiz. Ben yaz döneminin sıkıntılı olacağını düşünmeyenlerdenim. Bir diğer grupta var bu hastalığın yaz döneminde yaygın görüleceğini düşünüyor. Ben açıkçası yaz döneminde Türkiye’nin Kovid-19 vakalarının olgu sayısının ciddi oranda azalacağını, çünkü bu virüsün hem sıcaklıktan hem de nem oranında ciddi oranda etkilenen bir virüs olduğunu düşünenlerdenim. Yaz döneminde normalleşme anlamında kalabalık yerlerde, eğlence mekanlarında rahatlıkla eğlenebileceğiz anlamına gelmiyor. Yine yaz döneminde kalabalık plajlarda hiçbir el hijyeni uygulamadan, sosyal mesafeye dikkat etmeden iç içe olabileceğiz demek değil. Bu yaz döneminin gerçek bir normalleşme  süreci olabileceğini düşünmememiz lazım. Bu normalleşme süreci önlemlerin gevşemesi ama önlemlerin yine devam ettirmek zorundayız. Çünkü bundan sonraki periyotta ikinci dalga dediğimiz Kasım ayında dünyanın beklediği, Türkiye’de de olabilecek olan dalga hazırlık  yapmamız lazım. Virüs yükümüzü azaltmamız lazım. Çünkü  yaz döneminde dolaşan virüs yükünü ne kadar az tutarsak, ne kadar az virüs aramızda dolaşırsa kış ayında da o kadar az olgu ile karşılaşacağız” diye konuştu..

Nazif Cemhan Şen