Binlerce kişinin mağdur edildiği ve hayatlarının karardığı  “Postmodern darbe” olarak adlandırılan 28 Şubat kararlarının üzerinde 23 yıl geçti. 1997 yılında MGK toplantısında alınan kararlarla birçok vatandaş mağdur edildi. Aradan geçen uzun süreye rağmen halen bu haksız hukuksuz şekilde mağdur edilenlerin mağduriyeti giderilmedi. Öğrencilerinin başörtüsünü açtırmadığı için o dönem Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden (ÇOMÜ) atılan hocalardan Bünyamin Nami Tonka, geçen süre içerisinde mağduriyetlerin giderilmemesinden yakındı.
Türkiye,  28 Şubat 1997 tarihinde Demokrasiye Balans Ayarı bahanesiyle karanlık bir sürecin içerisine itildi. 23 yıl önce demokrasiyi bir türlü hazmedemeyen vesayet odakları, yetkilerinin dışında devlet gücünü kullanarak, millet iradesiyle seçilen siyasi iradeye müdahale etme girişiminde bulundu. Tanklardan aldıkları güçle hukuksuz bir şekilde alınan kararlarla birçok insan mağdur edildi. Bin yıl sürecek denilen o kararlar 10 yıl sürmedi. İrtica kılıfıyla vatandaşların düşünce ve inanç özgürlüğünü zapturapt altına almaya yönelik gerçekleştirilen post modern darbe sonrası; siyasi, idari, hukuki, ekonomik ve toplumsal alanlarda yaşanan dönüşümler onarılması güç değişimlere neden oldu.
 
MAĞDURİYET GİDERİLMEDİ
28 Şubat 1997 tarihin Milli Güvenlik Kurulu tarafından başörtüsünün kamuda yasaklanmasına ilişkin alınan kararların mağdurlarından biri olan Bünyamin Nami Tonka, o dönem Çanakkale Onsekiz Mart Üniveristesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyordu. Milli Güvenlik Kurulu tarafından başörtü yasaklarını kendi öğrencilerinde uygulamadığı gerekçesiyle görevinden uzaklaştırıldı. Bünyamin Nami Tonka dönemde yaşadıkları zulmü dün gibi hatırlarken, daha sonra gelen iktidarların mağduriyetlerini gidermemesinden yakındı.
 
‘KAMUDA BAŞÖRTÜLÜ İNSAN İSTEMİYORUZ’ TAVRI ÖN PLANA GELMEYE BAŞLADI
Kısacık bir insan ömründe birçok askeri darbe gördüğünü söyleyen Tonka, “Milli Güvenlik Kurulu’nda Türkiye’nin toplumsal yapısını değiştirecek ve toplum yapımızı erozyona uğratacak bir uygulamaya karar verildi. Bu dönem içerisinde rahmetli Erbakan hoca başbakan, Tansu Hanım başbakan yardımcısıydı. Yine bu dönem içerisinde Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları Milli Güvenlik Kurulu’nda 8 madde haline bir yapılması gerekenler listesi çıkardı. Bunu imzaladılar ve o dönem içerisinde yapılan tartışmalarda Erbakan hoca bunların bir kısmının yumuşatılmasıyla ilgili tedbirler ortaya koymaya çalıştı. Toplantı bittikten sonra yazılı olan metni iki gün kadar imzalamadı. Daha sonra bunları 4 maddeye kadar indirilecek şekilde hepsi aynı yeni bir metin hazırlandı ve imzalandı. Bunun imzalanmasının ardından orduda, üniversitelerde, kamuda başörtü yasağı geldi. Bundan önce başörtüsü bağlaması serbestti. Bundan sonra ‘kamuda başörtülü insan istemiyoruz’ tavrı ön plana gelmeye başladı. Bu arada inancı gereği başörtü bağlayan öğrencilerde kamunun bulmuş olduğu yerlerde başörtüsünü açmasına yönelik bir uygulamaya başlandı. O zaman kadar rahatlıkla üniversiteye gelip, sınıflara giren öğrenciler üniversitenin kapısından geri dönmeye başladı” şeklinde konuştu.

BEN HİÇBİR KIZ ÖĞRENCİMİN BAŞÖRTÜSÜ AÇMASIYLA İLGİLİ UYGULAMAYI YAPMADIM
Kurul tarafından dayatılan maddelerin bir Amerikan oyunu olduğunu söyleyen Tonka, “Toplumu ayrıştırmayla ilgili bir uygulamaydı. Ben de o dönemde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyordum. Ben üniversiteye şöyle bakıyorum; Hür düşüncenin kalesi üniversitelerdir. Düşünce beyindedir. Beyinin üzerindeki kılda veya çaputta herhangi bir şey aramak yanlıştır. Kız öğrenci ister mini etek giysin, ister başörtüsü taksın, önemli olan sınıfa gelsin bilgiyi alsın ve gelişmelerini buna göre sağlasın. Bakış tarzım buydu. Ben hiçbir kız öğrencimin başörtüsü açmasıyla ilgili uygulamayı yapmadım” diye konuştu.

BU BASKI ALTINDA BİRÇOK ÖĞRETİM ELEMANI SUSTU AMA BEN SUSMADIM
Bünyamin Nami Tonka,  dönem içerisinde birçok kişinin tehdit edildiğini söyleyerek, “Bu dönem içerisinde Milli Güvenlik Kurulu kararlarını ceberut bir şekilde uygulayan YÖK Başkanlığı, üniversitedeki rektörü, dekan, yüksek okulu müdürlerinden imam hatip ve ilahiyat fakültesi mezunu olanların tamamını görevden almak için uygulamalar yapılmaya başlandı. Bunlara önce telefonla ‘istifa et. Yoksa seni yargılatacağız’ dendi. Bu durumdan korkan rektörlerin bir kısmı istifa etti. Onları mağdur olmamaları içinde özel üniversitelerde görev verdiler. Bu şekilde onları da fazla sürklase etmediler. Onların yerine gelmiş olan bazı rektörler ise kraldan daha çok kralcı gibi hareket etmeye başladılar. Bunların başında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ne gelen zatta aynı özelliklere sahipti. Akademik kurullarda öğretim üyelerinin tehdit edildi. Bu baskı altında birçok öğretim elemanı sustu ama ben susmadım. Bunun üzerine öğretim görevlilerinin görev süreleri kanun gereği en az 2, en fazla 3 yıl uzatılıyor. Bu böyle devam edip gidiyordu. Benim görev süremin uzatılması ile ilgili anabilim dalı, bölüm, fakülte yönetim kurulu, fakülte dekanlığı ‘uzatılsın’ diyor ve rektörlüğe gönderiliyor. Rektörde kendince görev süresinin uzatılmasıyla ilgili karar alıyor. Çünkü ben onların yaptıkları zulme çomak sokan bir adamım. İlk etapta görev süremi 3 ay uzattılar. Sonra tekrar aynı işlem yapıldı 1 ay uzattılar. Daha sonra da son kez olmak üzere 5 ay daha uzattılar. 5 ayın sonunda da bizi üniversitenin kapısının önüne koydular” ifadelerini kullandı.
 
İKTİDARA GELENLER, İKTİDARA GELDİKTEN SONRA BİZİ UNUTTULAR
Görevden uzaklaştırılmasına ilişkin anı anlatan Tonka, “1998 yılı eğitim-öğretim yılı başladığında basın mensupları üniversiteye geliyor. Rektöre yeni eğitim-öğretim yılıyla ilgili ‘hayırlı olsun’ diyorlar. Bunun yanında ‘bir sınıftan görüntü alalım’ diyorlar. Bende hem birinci öğretim, hem ikinci öğretimde daha ilk günün, ilk saatinde ders yapıyordum. Kapı bir açıldı kameralarla girdiler. Başörtülü kızlar sınıfta. Ben ders yapıyorum. Bu basında çıktıktan sonra dönemin rektörü, rektör yardımcıları bunların tamamı benimle ilgili soruşturma açacaklarını bölüm başkanına söylüyorlar. Ondan sonra görev süremin sonlandırılmasıyla ilgili kararlar süreci başladı. Soruşturmalar geldi bunlara cevaplar verdik. Daha sonra başkan üniversiteye geçerek Türkçe Öğretmenliği bölümünde hocalık yapmaya başladım. O dönemde geçirdiğim trafik kazası nedeniyle emekli olmak zorunda kaldım. Belki de bilim dünyasındaki en verimli olduğum dönemde üniversiteden ayrılmış oldum” dedi.

İKTİDARA GELENLER, İKTİDARA GELDİKTEN SONRA BİZİ UNUTTULAR
Bünyamin Nami Tonka açıklamalarına şöyle devam etti: “Başörtülü bacılarımızın söylemleriyle onların mağduriyetini gündeme getirmek süratiyle iktidara gelenler, iktidara geldikten sonra bizi unuttular. Şunu yapabilirlerdi; o dönemde mağdur olan insanlardan akademik güçlenmeyle ilgili hiçbir kritere bakmazsızın bizi yüksek lisans, doktoraya alabilirlerdi. Birde en azından itibarımızı iade etmesi için tekrar aynı bölümlere hoca olarak gitmemiz ile ilgili kanun çıkarabilirlerdi. En azından itibarımız iade edilirdi. Bunu yapmaları lazımdı. 28 Şubatı ceberut bir şekilde uygulayan dönemin rektörleri, YÖK Başkanı, bunlara uyan hakim, savcı kimler varsa, ki o dönem içine biz adalete müracaat ettiğimiz zamanda Fetöcü yargıçlar o dönemin iktidarıyla veya o zihniyetle birlikte hareket ettiler. 28 Şubat döneminde bir tane bile fetöcü mağdur yoktur. Hepsi o dönemde bölücüler, Marksizm-Leninist ve Fetöcüler kol kola o dönemde dini bütün, muhafazakar, bu milleti seven, Atatürk değerlerine sahip olan hocaların büyük çoğunluğunu elemine etmiş oldular. Benim dileği o ki hala geç kalınmış değildir. O dönemde bu işe karışmış olan ne kadar adam varsa bunların yargılanması gerekir. Bu yargılanma  işleminin yapılmasını talep ediyorum”

Muzaffer Cirtel