Biga ilçesine bağlı Karabiga beldesi, doğa, tarih ve sanayinin birleştiği yer olarak göze çarpıyor. Bir tarafta en eski tarih kalıntıları hemen yanı başına ise bölgenin havasını kirleten termik santraller.
 
M.Ö. 7. yüzyılda Milet koloni kenti döneminden kalma Priapos Kalesi bu beldedir. Karabiga denince sahiller, balıkçı tekneleri ve şirin limanı akla gelir. Merkezden sık sık otobüslerin kalktığı mekan yüzmek ve deniz manzarası eşliğinde balık restoranlarında ziyafet için en ideal yerlerden biri. Kadınlar hamamı plajı da Karabiga’nın meşhur mekanlarından biridir.“Karabiga Kaleleri” olarak bilinen kalıntılar: muhtemelen MÖ.7.yüzyılda burada egemenliklerini sürdüren “Milet” kolonisine ait. Bu kalıntıların ismi ise, Anadolu uygarlıklarının Kır Tanrısı Priapos’tan geliyor. Bir liman kenti olarak öne çıkıyor. Kent zamanla büyük üne kavuşur, özellikle bağlarından toplanan üzümlerden yapılan şarap, öne çıkar. MÖ.334 yılında, burada Romalılar egemen oldu. 1364 yılında, şehir, Osmanlıların egemenliğine girer. Savaşta, kent yakılır-yıkılır. Osmanlılar, bunun üzerine, isli-is kokan bu şehre, karaşehir anlamında “Karapiga” ismini verildi.

PARİON ANTİK KENTİ
Parion antik kenti, Çanakkale ilimize bağlı olmakla birlikte Marmara denizinin güneyinde bulunmaktadır. Gerek Çanakkale, gerekse Marmara bölgesinde gidilmesi gerekli yerlerden biridir. Parion antik kentine nasıl gidilir derseniz, Çanakkale’den Biga’ya giderken anayoldan Marmara denizine doğru 14 km devam ettiğinizde Kemer köyünü biraz geçince, henüz büyük bir kısmı toprak altında olan liman kenti Parion ile karşılaşırsınız. Troya Müzesi‘ne gittiğinizde Assos ve Truva buluntularının yanı sıra benzer şekilde göz alıcı buluntuların geldiği bir antik kent daha gözünüze çarpar: Parion Antik Kenti. 2019 yılının başlarında Çanakkale Arkeoloji Müzesi kapatılmış olduğundan tüm eserler Troya müzesine taşınmıştır. Parion antik kenti hakkında bilgilerin bulunduğu içerikte Parion kazıları tarihçesi, mimari yapısı, sanat eserleri gibi bilgiler bulunmaktadır.
1995 yılında Prof. Dr. Cevat Başaran tarafından kentin olduğu alanın kazılması gerektiği ortaya atılmış, 1990 – 2000 yılları arası Çanakkale Arkeoloji Müzesi tarafından kazılar yapılmış fakat ödenek yetersizliğinden çok verimli çalışılamamıştır. Kemer köyü ilkokulu inşaatında nekropolis alanı ve buluntularının ortaya çıkması sonunda kazı programı yeniden oluşturulmuş, kazı çalışmaları 2005 yılından itibaren başlatılmıştır, 2008 yılından itibaren ise önemli sponsorluk katkıları ile artarak devam etmektedir. Nekropol’de başlayan ilk kazılar, bugün kentin Roma tiyatrosunda, Roma hamamında, Lejyon hamamında ve Odeion’da genişletilerek sürdürülmektedir. Kemer Köyü ilkokulunda kurulan ilk kazı kampı, bugün çeşitli çalışma mekânlarıyla donatılmış Sedat – Naciye Nurova Parion Kazı Evi’ne dönüştürülmüştür.
 
PARİON ANTİK KENTİ TARİHÇESİ
Parion antik kenti (Parion ancient City) M.Ö. 709 yıllarında kurulduğu söylense de yapılan kazılardaki bulunan buluntular en erken olarak M.Ö. 625 – 600 yıllarına tarihlenmektedir. Kazılar devam ettikçe bu antik kentin tarihçesi hakkında daha fazla bilgiye ulaşılacaktır. Tarihte Parion’dan ilk olarak Herodot bahsetmiştir. M.Ö 431 – 404 yıllarında Atinalılar ile Spartalılar arasında patlak veren Peloponnessos Savaşları’nda Parion, Atinalıların tarafında yer almıştır. Hatta Ksenophon M.Ö. 410 yılında Alkibiades’in seksen altı kadırgalık donanmasının Parion’da toplandığını belirtmiştir. Bu da Parion limanının büyüklüğünü ve konumunu göstermesi açısından önemlidir.
 
Bununla birlikte M.Ö. 546 yılında Parion kenti de Anadolu’da bulunan diğer Grek kentleriyle birlikte Pers egemenliği altına girmiştir. Ancak Büyük İskender’in doğu seferleri neticesinde Persler yenilince Parion kenti ve bütün batı Anadolu Büyük İskender’in egemenliği altına girmiştir. Daha sonrasında kent M.Ö. 302 yılında Lysimac ve M.Ö. 281 yılında ise Seleukos’un hakimiyetine geçmiştir. M.Ö. 133 yılında Bergama kentinin Roma İmparatorluğu himayesine geçmesi ile birlikte bu kent de Roma hakimiyetine geçmiştir.
PARİON KENT MİMARİSİ
Kentin Hadrianus döneminde ikinci kez elde ettiği statüden sonra mimari faaliyetlerinde hızlanma olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle kentin en göze çarpan yapılarından biri olan ve M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen tiyatronun mimari bezemeleri ve kabartmaları bunu göstermektedir. Parion’un Bizans döneminde de önemini yitirmediği ve önemli bir piskoposluk merkezi olduğu, kente gönderilen rahiplerden anlaşılmaktadır. Hristiyanlık Dönemi ile ilgili önemli bir ayrıntı da kentin baş piskoposluk merkezi olmasıdır.
 
Bir antik kentin ne derece gelişmiş ve zengin olduğu, nekropol alanında mezar odaları veya lahitlerde bulunan hediyeler ve eşyaların görkemi ile anlaşılabilir. Nekropol alanında bulunan eşyalar, takılar ve diğer hediyeler ile görkemli mezar stelleri, Parion’un ne kadar önemli bir liman kenti olduğunu doğrular niteliktedir. Kentin nekropol alanı köyün girişinde sağ tarafta olmakla birlikte en son olarak 2016 yılında bir su borusu patlağını onarmak için görevlilerin kepçeyle yaptıkları kazı sırasında üç adet lahit gün yüzüne çıkarılmıştır.
 
ROMA HAMAMLARI
Kentte ayrıca Roma hamamı bulunmaktadır. Kazılar neticesinde hamamın çeşitli zamanlarda onarımlar geçirdiği düşünülmektedir. Parion antik kentinin bulunduğu Kemer köyünün girişinde, kentin su ihtiyacını karşılamak üzere su kemeri kalıntıları mevcuttur. Bu kemer aynı zamanda köye ismini de vermektedir. Kentin, Roma hamamına yakın olan kısmında bir de tiyatro bulunmaktadır. Tiyatroda kazılarda bulunan heykeller, bezemeler ve üstün işçilik, kendi döneminde bu tiyatronun önemini ortaya koymaktadır. Tiyatronun güneyinde Odeion ihtişamıyla kendini göstermektedir. Bilindiği gibi Odeion Helenistik dönemde ortaya çıkmış ve ana tema olarak müzik gösterilerinin yapılması için gerekli mimari donanıma sahip yapıdır. Tiyatroya istinaden daha iyi durumdadır. Ayrıca kentin sahil bölümünde Helenistik kule kalıntıları ve kuzey liman denilen bölge bulunmaktadır. Roma döneminde önemli bir gümrük merkezi olduğu düşünülmektedir.
 
 
 
 
 
KARABİGA KIYILARINDA AKDENİZ FOKLARI
 
Çanakkale Karabiga kıyılarında kapsamlı çalışmalara 2014’de başladı. Dünyanın en nadir canlılarından Akdeniz fokunun bölgedeki varlığı biliniyor ve en az 2 fokun varlığından söz ediliyordu. SAD-AFAG’ın son çalışmaları bu sayının arttığını gösterdi. Marmara Denizi’ne kıyısı olan Karabiga’da 2018 yılı Şubat ve Mart aylarında bazı mağaralarda her defasında foklar tek tek kameralara takılırken bu defa 2 fokun birlikte fotoğraf ve video çekimleri kayıtlara alındı. ÇOMÜ’den bazı öğretim üyelerinin hazırladığı bir raporda ise “Çanakkale iline bağlı Karabiga kayalık kıyılarında (Karabiga ilçesi  ile Aksaz mahallesi arasında kalan) Akdeniz foku yaşamadığı” sonucuna varıldı. Bu raporun yazıldığı dönemde bile fokların varlığı görüntülerle kaydedildi. Ancak son dönemde 2018 yılı Şubat ve Mart aylarında öncekinin aksine bu defa 2 fokun birlikte aynı anda mağaraları kullandığı kamera tuzaklara takıldı. Makinelerin otomatik olarak fotoğraf ve video kaydı aldığı üzere bölgede yaşayan fokların bilinenden fazla olduğu ortaya çıktı. Önceki çalışmalarımızda 2014-2017 yılları arasında zaten bölgede fokların varlığı kesinleşti.
D ÜNYADA SADECE 500 AKDENİZ FOKU KALDI
Tüm dünyadaki nüfusunun 500 civarı olduğu tahmin edilen Akdeniz foku Yunanistan, Türkiye, Moritanya ve Madeira Adaları’nda varlığını sürdürebiliyor. Türün nüfusunun hızla azalmasında en büyük faktörlerin başında yapılaşma nedeniyle kıyı bölgelerindeki yaşam alanlarının azalması, aşırı ve yasa dışı balıkçılık faaliyetleri ve turizm aktiviteleri geliyor. Bu durum fokların, gerçek bir koloni özelliği göstererek birlikte yaşamak yerine insan baskısı nedeniyle çoğu zaman tek tek dolaşmak ve yaşamak zorunda kalmalarına neden oluyor.
 
FOTOKAPANLAR FOKLARI GÖRÜNTÜLEDİ
Karabiga Karaburun mevkiindeki Meşeli Mağarası'nın fok balıkları tarafından nasıl kullanıldığına dair deniz biyologları Özgür Emek İnanmaz ve Ali Cemal Gücü tarafından yazılan ve 19 - 21  Nisan  2018  tarihlerinde  II.  Uluslararası  Rating  Academy “UMUT” Kongresi’nde  sunulan makalede, Akdeniz foklarının Meşeli Mağarası’nı günün hangi saatlerinde ve ne şekilde kullandıkları konusu ele alındı. 14 Nisan-12 Ağustos 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma için mağaraya fotokapan yerleştirilerek Akdeniz fokları gözlendi.
Nazif Cemhan Şen