Kültür ve Sanat Etkinliklerini Destekleme Derneği (KÜSADER) tarafından 16 yazarın bir araya getirdiği öyküler içinde yer alan ve Latife Hanım’ın hakkında ki olumsuz düşünceleri çürütmek adına yazdığı ‘Ben iki kere öldüm. Biri 1925’de diğeri 1938’de’ adlı öykü KÜSADER mansiyon ödülü alan Zeynep Funda Yeğen, aldığı ödülü İzmir’de bulunan Latife Hanım Köşküne armağan edeceğini dile getirdi.
Yayımlanan kitabın gelirinin şehit ailelerine bağışlayacağını ifade eden Yazar Zeynep Funda Yeğen, “Latife Hanımı 2004 yılında ilk beyaz köşkte sergi yaptığım zaman yazmaya planladım. Sabah erkenden köşkte gezer Latife Hanım ile ilgili ipuçları arardım. Birkaç sene sonra tekrar Latife Hanım’ın köşkünde sergi yaptım. Latife Hanım çok gizemli bir kadındır. Onunla ilgili çok az bilgi var. Var olan bilgilerde üzen bilgiler, ben bunun gerçek olmadığını düşünüyorum. Latife Hanım’ın Mustafa Kemali bir erkek olarak üzdüğünü, rencide ettiğini, evlilikleri boyunca onu üzecek davranışlarda bulunduğuna inanmadığım için belgelerle ve tarihe dayanarak ama tamamen kurgu olarak Latife Hanım’ın öyküsünü yazdım. Bu gerçeküstücülük akımı ile yazıldı. Öyküde yazar Latife Hanım ile iletişim halindedir. Yazar da Latife Hanımın hayatında olayların içinde bir üçüncü göz olarak takip etmektedir. Zaten Latife Hanım yazarı bulmuştur. Öyküsünü yazmasını istemiştir. Sürrealizm akımı üzerinden öyküyü yazarak mansiyon ödülü aldım. Bu kitabın gelirini de şehit ailelerine bağışladım. Tüm gelir onlara gidecek.  Ödülümü de Latife Hanımın köşküne götüreceğim” diye konuştu.

SON DERECE BİLGİLİ BİR KADINDI
Öyküye nasıl başladığını anlatan Yazar Yeğen, “Daha önce planlıyorum. Latife Hanım konağına en son gittiğimde Latife Hanım’ın hayatında ki hiç konuşmamasının, kendine dezavantaj olarak dönmüştü. Onun hakkında ki her şey Kazım Karabekir’in yazdığı kitaplarda, Salih Bozok yazdığı anılarında Latife Hanımın o olmadığını hissediyordum. Bu duygularla yazmaya başladım. Latife Hanım’ın gerçekte hangi duygularla hareket ettiğini öykümde anlatıyorum. Latife Hanım çok modern bir kadındı. Fransa’da eğitim aldı. Son derece bilgili bir kadındı. Özgürlüğüne çok düşkündü. Bunları daha detaylı olarak öyküde anlatıyorum. Latife Hanım hakkına söylenen bütün sözleri çürütme adına yazıldı. Latife Hanım öfkesine yenilen bir kadın ve Mustafa Kemal ile arasına kimsenin girmesini istemiyor. Öyle bir durum yok Salih Bozok yatak odalarına kadar giriyor. Bundan mutsuz oluyor. Öfke nöbetleri oluşuyor. Öfke nöbetleri sonucunda büyük kavgalar ortaya çıkıyor. Fikriye’nin ölümü üzerine ilişkileri bozuluyor. Uzun bir dönem mutsuz yaşıyorlar. 30 Ağustos’ta Zafer Bayramı’nın yıl dönümünde kısa bir yurt gezisine çıktılar. Bu gezi de ilişkilerinde çok büyük bir ilerleme oldu. Adana’da çok büyük  bir kavga yaptılar. O kavganın ardından ‘Nice ordular ,nice savaşlar yönettim ama bir kadını yönetemedim’ sözünü söylemiştir. Ardından Latife Hanımı Ankara’ya gönderiyor. Yolda Latife Hanım öyle bir mektup yazıyor ki evliliklerinde tekrar bir birleşme oluyor. Atatürk’ü çok büyük bir aşkla sevmiş. Onun tek suçu iki güzel mavi göze kör olmaktı” dedi.

Damla Şener Okdaş